Donald J. Trump’ın 2024’te yeniden başkan seçilmesi, ABD’nin iklim değişikliğiyle mücadele çabalarına büyük bir darbe vurdu. Fosil yakıt üretimini artırma ve çevreyi koruma yönündeki düzenlemeleri geri alma sözü veren Trump, küresel ısınmayı “aldatmaca” olarak nitelendirerek temiz enerji hedeflerine karşı duruyor. Bu yeni politika yönelimi, yalnızca ABD’yi değil, tüm dünyayı etkileyebilecek potansiyele sahip.
Trump’ın konuşmalarında ABD’nin petrol üretimini rekor seviyelere taşıma hedefi dikkat çekiyor. “Suudi Arabistan ve Rusya’dan bile daha fazla petrolümüz var,” diyerek ABD’nin fosil yakıtları kullanmaya devam edeceğini ve temiz enerjiye geçişi yavaşlatacağını belirtti. Bunun yanı sıra, 2022 Enflasyon Azaltma Yasası’nı (IRA) iptal etme planı, temiz enerjiye yapılan devasa yatırımları riske atıyor. Bu yasa, ABD’nin iklim hedeflerine ulaşması için elektrikli araçlar ve temiz enerji teknolojilerine milyarlarca dolarlık kaynak sağlamıştı.
Eyaletlerde iklim mücadelesi güçleniyor
Trump’ın iklim politikalarına rağmen, ABD eyaletlerinde iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik destek artmaya devam ediyor. Washington eyaletinde seçmenler, fosil yakıt emisyonlarını sınırlandıran yeni yasaları onayladı. Kaliforniya’da ise 10 milyar dolarlık bir “iklim tahvili” girişimi halk tarafından desteklendi. İklim savunucuları, bu eyaletlerin ABD’nin iklim mücadelesinde federal hükümete karşı bir siper oluşturabileceğini düşünüyor.
Trump yönetiminin çevre koruma kurallarını kaldırma yönündeki planları, iklim eylemini eyaletlerin inisiyatifine bırakabilir. Columbia Üniversitesi’nden iklim hukuku uzmanı Martin Lockman, “İklim eyleminin odağı eyaletlere kayacak,” diyerek bu duruma dikkat çekiyor. Özellikle temiz enerjiye yapılan yatırımın çoğu, Cumhuriyetçi kongre bölgelerinde yoğunlaşmış durumda. Bu da, Trump’ın yasa iptali girişimlerinin siyaseten zorlayıcı olabileceğine işaret ediyor.
Temiz enerji geçişi durmayacak mı?
Trump’ın iklim değişikliği karşıtı söylemlerine rağmen, iklim savunucuları ve bazı eyalet yönetimleri temiz enerjiye geçişin durdurulamaz bir süreç olduğunu savunuyor. America Is All In isimli koalisyona liderlik eden eski Beyaz Saray iklim danışmanı Gina McCarthy, temiz enerjiye geçişin “geri döndürülemez” olduğunu belirtiyor. Ayrıca, eski Başkan Yardımcısı Al Gore, Trump’a rağmen iklim değişikliğiyle mücadelede kararlılıkla devam edilmesi gerektiğini vurguluyor.
Trump’ın başkanlığı döneminde, ABD’yi Paris Anlaşması’ndan çekmesi bekleniyor. Bu, ABD’nin küresel iklim çabalarından uzaklaşması anlamına geliyor. Eski Fransa İklim Elçisi Laurence Tubiana ise Paris Anlaşması’nın, ülkelerin politikalarından bağımsız olarak güçlü olduğunu savunuyor ve ABD’nin yenilenebilir enerji trenini kaçırma riskine dikkat çekiyor.
Geleceğe etkisi
Bilim insanlarına göre, sera gazı emisyonlarının 2030 yılına kadar yarı yarıya azaltılması gerekiyor. Ancak Trump’ın fosil yakıtlara dayalı politikaları bu hedefi tehlikeye atabilir. Princeton Üniversitesi’nden Prof. Michael Oppenheimer, ABD’nin iklim politikalarındaki bu geri adımın dünya çapında yıkıcı etkilere yol açabileceği konusunda uyarıyor. Eğer temiz enerjiye geçiş ertelenirse, artan kuraklıklar, fırtınalar ve aşırı sıcaklar daha fazla can kaybına yol açabilir.
COP29 zirvesi öncesinde Biden yönetimi, ABD’nin iklim taahhütlerine sadık kalacağını ve eyaletlerin iklim çabalarını sürdüreceğini taahhüt ediyor. Ancak, Trump’ın yeniden başkan olması halinde ABD’nin Paris Anlaşması’ndan tamamen çekilmesi de ihtimaller arasında.
ABD’nin iklim geleceği ne olacak?
ABD’nin iklim değişikliğiyle mücadelesi, Trump’ın yeni dönemiyle büyük bir sınavdan geçecek. Ülkedeki eyalet yönetimleri, iklim eylemi için yerel çabalarını artırmaya hazırlanıyor. Ancak federal düzeydeki geri adımlar, ABD’nin temiz enerjiye geçişini zorlaştırabilir ve küresel iklim mücadelesini olumsuz etkileyebilir. Tüm bu belirsizliklerin arasında, ABD’nin iklim geleceği için eyaletler ve sivil toplum kuruluşlarının desteği her zamankinden daha önemli hale geliyor.
Bu gelişmeler, iklim değişikliğiyle mücadele politikalarının gelecekteki yönelimini belirleyecek ve ABD’nin küresel iklim mücadelesinde üstlendiği liderlik rolünü yeniden şekillendirecek.