Yeni bir bilimsel araştırma, küresel iklim değişikliğiyle mücadelede ne kadar agresif adımlar atılırsa atılsın, Arktik bölgesindeki ısınmanın önemli bir kısmının geri döndürülemez nitelikte olduğunu ortaya koydu. Araştırmacılar, atmosferdeki karbondioksit (CO2) seviyeleri sanayi öncesi döneme geri dönse ve gezegenin geneli soğusa bile, Arktik’in yaklaşık 1,5°C’lik ekstra ısınmayı koruyacağını ve günde yaklaşık 0,1 milimetre fazla yağışı tutmaya devam edeceğini öngördü.
Bu gelişme neden önemliydi? Bu bulgular, aşırı iklim değişikliği azaltma senaryoları altında bile Arktik iklim değişikliğinin kalıcı doğasını vurguluyordu. Zira atmosferdeki CO2 seviyeleri şu anda sanayi öncesi döneme göre yaklaşık 1,5 kat daha yüksekti ve Arktik bölgesi şimdiden 3°C’den fazla ısınmıştı. Bu dünya için ne ifade ediyordu? Küresel ısınmanın yüzde 90’ını emen okyanus, atmosfer soğusa bile yüzyıllarca Arktik’i ısıtmaya devam edecek ve bu durum, deniz buzu erimesi gibi geri besleme döngüleriyle daha da şiddetlenecekti.

Okyanusun ısı depolama etkisi ve geri besleme döngüleri
Pekin’deki Atmosfer Fiziği Enstitüsü’nden Xiao Dong ve meslektaşları tarafından 11 bağımsız iklim modeli kullanılarak yapılan bu yeni çalışma, Arktik bölgesinin ısınmayı sürdürme potansiyelini öngörüyordu. Çalışmaya katılmayan İngiliz Antarktika Araştırma Kurumu’ndan Michael Meredith, çalışmanın bir ilk olarak fazla yağış seviyelerinin de yüksek kalacağını gösterdiğini belirtiyordu.
1. Okyanusun termal atalet etkisi
Arktik’teki ısınmanın kalıcılığının temel nedeni, küresel ısınmadan kaynaklanan ısının büyük bir çoğunluğunu emen okyanustu. Okyanus, atmosfer soğusa bile yüzyıllar boyunca Arktik’i ısıtmaya devam edecek devasa bir ısı depolama kapasitesine sahipti. Michael Meredith bu durumu, “Atmosferi soğutsanız bile, okyanus bunun gerisinde kalacak ve buna karşı koyacaktır” şeklinde özetliyordu.
Tavsiye Edilen Haberler
-
-
-
Köşe YazarlarıNeden karbon depolama iklim krizini çözemez? -
2. Geri besleme döngüleri
Bu kalıcı ısınma, deniz buzunun erimesi ve açık suların güneş ışığını yansıtmak yerine emmesi gibi geri besleme döngüleriyle daha da şiddetlenebilirdi. Mart ayında yayınlanan benzer bir çalışma da, fazla CO2 ortadan kaldırılsa bile ortalama deniz buzunun alanının 1 milyon kilometrekare daha küçük kalacağını ortaya koymuştu.

3. CDR senaryolarında bile kaçınılmaz ısınma
Araştırmacılar, üç farklı senaryoyu analiz ettiler:
- Soyut Senaryo: CO2’nin dört katına çıkıp sonra sanayi öncesi seviyelere döndüğü soyut bir durum.
- Gerçek Dünya Senaryosu: Emisyonların derhal azaltıldığı durum.
- Yüksek Emisyon + CDR Senaryosu: Yüksek emisyonlara devam edilip 2070’ten itibaren karbon yakalama ve azaltma (CDR) çalışmalarının hızla artırıldığı durum.
Her iki gerçek dünya senaryosunda da, soyut senaryoda olduğu gibi, Arktik bölgesinin yaklaşık 1,5°C daha sıcak olacağını ve 2100 yılında günde ek 0,1 milimetre yağış almaya devam edeceğini buldular. Bu durum, maliyet ve enerji açısından yüksek olan karbondioksit giderme yöntemlerinin (ağaç dikmekten kimyasal filtrelerle CO2 emmeye kadar) bile Arktik’teki ısınmanın bir kısmını durdurmada yetersiz kalacağını gösteriyordu.
Atlantik Dolaşımının (AMOC) etkisi ve diğer iklim etkileri

Modeller, uzak kuzeyin geri kalanından farklı olarak, Grönland ve İzlanda’nın hemen güneyindeki bir okyanus şeridinde sıcaklık ve yağışın azalacağını tahmin ediyordu. Bunun nedeni, Atlantik Meridyenel Devrilme Dolaşımı (AMOC) adı verilen okyanus akıntısının, tropik bölgelerden bu alana daha az sıcak yüzey suyu taşıyacağı anlamına gelmesiydi.
Okyanus sularındaki sıcaklık ve yoğunluk farklılıklarından kaynaklanan bu akımın, küresel okyanusun ısınmasıyla birlikte zaten yavaşladığı ve bu yavaşlamanın sonunda Avrupa’ya çok daha soğuk kışlar getirebileceği düşünülüyordu.
Çalışmada bu modeller ele alınmamış olsa da, donmuş toprakların (permafrost) çözülmesi ve Grönland buz örtüsünün erimesi gibi diğer önemli iklim etkilerinin de muhtemelen devam edeceği belirtiliyordu. ABD Ulusal Kar ve Buz Veri Merkezi’nden Mark Serreze, “Grönland buz örtüsünün gözlemlediğimiz gibi davranmasını, yani kütle kaybetmeye devam etmesini ve deniz seviyesinin yükselmesine katkıda bulunmasını bekleyebilirsiniz,” diyerek bu endişeyi pekiştiriyordu.
Aşırı hava olayları ve küresel bağlantı
Arktik’teki ısınmanın geri döndürülemez bir kısmının olması ve AMOC akımının yavaşlama potansiyeli, küresel hava sistemleri üzerindeki dengeyi bozarak dolaylı yoldan Türkiye’yi de etkileyecek potansiyele sahipti. AMOC’un yavaşlaması Avrupa’ya soğuk kışlar getirme riski taşırken, bu durum, orta enlemlerdeki jet akımının dengesizleşmesine ve Türkiye’de de daha aşırı ve öngörülemez hava olaylarının (şiddetli kışlar, uzun süreli kuraklıklar veya ani seller) yaşanmasına katkıda bulunabilirdi.
Türkiye için bu çalışma, Arktik’teki durumun sadece kutup ayılarıyla ilgili bir sorun olmadığını, iklim sistemlerinin birbirine ne kadar bağlı olduğunu gösteren bir kanıt teşkil ediyordu. Başka bir deyişle, Türkiye’nin kendi karbon salımını azaltma çabalarının, okyanusun termal ataleti gibi küresel etkileri hafifletmek adına kritik önem taşıdığı anlaşılıyordu.
Geri dönüşü olmayan yola girildi
Bu çalışma, insanlığın karbondioksit salınımı yoluyla küresel iklimi geri dönüşü olmayan bir yola soktuğunu gösteren güçlü bir kanıttı. Atmosferdeki CO2’yi sanayi öncesi seviyelere çekmek gibi zorlu bir başarı elde edilse bile, okyanusun yüzyıllarca ısıyı tutma kapasitesi nedeniyle Arktik bölgesinin eski haline dönemeyecek olması, iklim eyleminin ne kadar acil olması gerektiğini vurguluyordu.
Bilim insanları, bu geri döndürülemez ısınmanın deniz buzu kaybı, donmuş toprakların çözülmesi ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi zincirleme etkileri tetiklemeye devam edeceğini öngörüyordu. Çalışma, nihayetinde ilerleyen yüzyıllar veya bin yıllar içinde Arktik’in soğuyacağını belirtse de, bu durum, mevcut nesillerin ve sonraki birkaç neslin, yüksek maliyetli CDR çabalarına rağmen daha sıcak bir Arktik’in ve onun getirdiği küresel sonuçların yükünü taşıyacağı anlamına geliyordu. Bu veriler, emisyonları şimdi ve hızla azaltmanın tek mantıklı yol olduğunu bir kez daha kanıtlıyordu.
Kaynak: Pekin Atmosfer Fiziği Enstitüsü (Xiao Dong ve meslektaşları), İngiliz Antarktika Araştırma Kurumu (Michael Meredith), ABD Ulusal Kar ve Buz Veri Merkezi (Mark Serreze).





