Kıbrıs’ta İngiliz Denizaşırı Toprakları’nın iki bölgesi olan Akrotiri ve Dikelya açıklarında, mezofotik ekosistemler olarak bilinen, yüzeyin 50 ila 200 metre altında yer alan ve şimdiye kadar neredeyse hiç haritalandırılmamış hassas deniz yaşamı keşfedildi.
Birleşik Krallık hükümeti tarafından finanse edilen MESOPHOS projesi kapsamında yapılan bu araştırma, sadece daha önce kaydedilmemiş 200’den fazla türe ev sahipliği yapan benzersiz bir biyoçeşitliliği ortaya çıkarmakla kalmadı, aynı zamanda bu derin sularda bile insan faaliyetlerinin yıkıcı izlerinin bulunduğunu gözler önüne serdi.
Haftalık Çevre Bültenine Kaydolun
En önemli haberleri anında alın
Bu keşif, Akdeniz’in derinliklerindeki ekosistemlerin beklenenden daha kırılgan olduğunu gösteriyor. Peki, bu mezofotik habitatlar neden bu kadar önemli? Ve insan eliyle verilen zarar, bu gizli dünyaya ne gibi tehditler oluşturuyor?
TAVSİYE EDİLEN
“Orta ışık” alanında zengin bir yaşam
Mezofotik ekosistemler, fotosentezin gerçekleşmesi için yeterli ışığın olmadığı, ancak ışığa bağımlı organizmaların hayatta kalmasına olanak tanıyan özel bir bölgedir. Bu derinlikler, sığ sulardaki kirlilik ve bozulmalardan etkilenen mercan resifleri için potansiyel bir sığınak görevi görüyor. MESOPHOS projesi kapsamında uzaktan kumandalı araçlarla yapılan araştırmada, süngerler, anemonlar ve gorgonlar (bir tür mercan) gibi yavaş büyüyen ve son derece savunmasız türlerin oluşturduğu geniş habitatlar keşfedildi. Bu türlerin çoğu tehdit altında veya koruma altında bulunuyor.
Bu derin su habitatları, deniz kaynaklarının genel sağlığı için hayati bir rol oynuyor. Biyoçeşitlilik sığınağı olarak işlev görerek, sürdürülebilir balıkçılığa dolaylı olarak katkıda bulunuyor ve deniz ekosisteminin genel dayanıklılığını artırıyor. Ancak bu zengin ve kırılgan ekosistem, insan kaynaklı baskılara karşı korumasız.
Denizlerin derinliklerinde insan ayak izi

Deniz ve Çevre Araştırmaları (MER) Laboratuvarı biyoloğu Christina Michail, derinliklerde bile insan etkilerinin varlığının özellikle endişe verici olduğunu belirtiyor. Araştırma ekibi, gazlı içecek kutularından “hayalet ekipman” olarak bilinen kayıp balıkçılık malzemelerine kadar çeşitli deniz çöpleri buldu. Ayrıca, dip trolü avcılığının neden olduğu ağ izleri, istilacı türlerin varlığı ve muhtemelen okyanus ısınmasına bağlı mercan ölümlerine dair kanıtlar da tespit edildi.
Michail, maerl yatakları, sünger yatakları ve mercanlar gibi bu habitatların son derece yavaş büyüdüğünü ve bir kez bozulduklarında iyileşmelerinin onlarca yıl sürebileceğini vurguluyor. Dip trolü avcılığı gibi yıkıcı faaliyetler, deniz yaşamının hem bolluğunu hem de çeşitliliğini ciddi şekilde azaltıyor. Bu durum, daha az erişilebilir alanların bile insan baskısına karşı bağışık olmadığını gösteriyor.

Türkiye için ne anlama geliyor?
Kıbrıs’ın hemen yanı başında yer alan Türkiye, benzer ekosistemlere sahip. Akdeniz’in geneline yayılan dip trolü avcılığı, deniz kirliliği ve küresel ısınma gibi tehditler, Türkiye kıyılarındaki derin deniz ekosistemleri için de geçerli. Akdeniz’in en sıcak bölgelerinden biri olan Türkiye sularında, mezofotik ekosistemlerin keşfi ve korunması hayati önem taşıyor. Bu keşif, Türkiye’deki deniz bilimcileri ve yetkililer için bir uyarı niteliğindedir; deniz altı biyoçeşitliliğinin haritalandırılması ve korunması için acil önlemler alınması gerekiyor.
Yorum
Kıbrıs açıklarındaki bu yeni araştırma, gezegenimizin en az keşfedilmiş bölgelerinden bazılarının bile insan faaliyetlerinin olumsuz etkilerinden kaçamadığını çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Bu hassas ekosistemlerin keşfi, onların korunması için acil bir çağrı niteliğindedir. Maerl yatakları ve mercan resifleri gibi savunmasız habitatların, özellikle yıkıcı balıkçılık faaliyetlerine karşı derhal korunması ve uzun vadeli izleme programlarının oluşturulması gerekiyor. Gezegenimizin sağlığı için, okyanusun derinliklerinde dahi bıraktığımız izlerin farkına varmamız ve buna göre hareket etmemiz gerekiyor.
Kaynak: Euronews Green, Marine and Environmental Research (MER) Lab





