Bilim dünyası, uzayın derinlikleri hakkında okyanuslarımızın dibinden daha fazla bilgiye sahip olduğumuz gerçeğini sık sık dile getirir. Yüzlerce yıldır denizcilerin efsanelerine konu olan, ancak varlıkları sadece kıyıya vuran cansız bedenleriyle bilinen “okyanus hayaletleri” sonunda ete kemiğe büründü. Meksika açıklarında gerçekleşen tarihi bir keşif, deniz biyolojisi kitaplarını yeniden yazdıracak nitelikte.
Peki, yıllardır “gizemli” olarak nitelendirilen bu canlıların aniden ortaya çıkması neden bu kadar önemli? Bu keşif, okyanus ekosisteminin sağlığı hakkında bize ne anlatıyor? İnsanlığın denizlerde yarattığı gürültü kirliliği, bu utangaç devleri saklandıkları deliklerden çıkmaya mı zorluyor, yoksa teknoloji nihayet doğanın hızına mı yetişti? Bu soruların cevabı, Baja California’nın derin sularında yatıyor.
Yıllar süren takip ve mutlu son
Ginkgo dişli gagalı balinalar (Mesoplodon ginkgodens), isimlerini erkek bireylerin alt çenesinden çıkan ve ginkgo ağacının yaprağına benzeyen dişlerinden alır. Ancak bu tür, bilim dünyası için o kadar nadirdir ki, bugüne kadar vahşi doğada canlı bir örneğine rastlanmamıştı. Bilinen tek kanıtlar, Japonya kıyılarına vuran çürümüş kadavralardan ibaretti.
Bu “görünmezlik” durumu, 2020 yılında Meksika’nın Baja California eyaletinin kuzeybatı açıklarında değişmeye başladı. Araştırmacılar, okyanusun derinliklerinden gelen tiz ve tanımlanamayan sesler kaydetti. Bu sesler, hayvanların karanlıkta yön bulmasını sağlayan “ekolokasyon” (sesle görme) darbeleriydi, ancak bilinen hiçbir türe ait değildi. Dedektif titizliğiyle yürütülen akustik takip, geçtiğimiz yıl meyvesini verdi ve yüzeyi yaran iki genç gagalı balina, tarihte ilk kez canlı olarak görüntülendi.
Tavsiye Edilen Haberler
Ekolokasyon: Karanlıkta gören gözler
Keşfin arkasındaki temel teknoloji, bu hayvanların hayatta kalma mekanizması olan ekolokasyona dayanıyor. Gagalı balinalar, zifiri karanlık olan okyanus derinliklerinde avlanmak için, askeri sonarlara benzer biyolojik bir sistem kullanır. Çıkardıkları ses dalgaları nesnelere çarpıp geri döner ve beyinlerinde ortamın 3 boyutlu bir haritasını oluşturur.
Bilim insanları, her balina türünün kendine özgü, frekans modülasyonlu (FM) ve yükselen bir ekolokasyon darbesi ürettiğini keşfetti. 2020’de kaydedilen sinyallerin analizi, araştırmacıları daha önce hiç görmedikleri bir kaynağa yönlendirdi. Aquatic Mammals dergisinde yayınlanan çalışmaya göre, bu akustik izler sayesinde, türün sadece varlığı değil, aynı zamanda Kuzey Amerika’nın batı kıyılarını da yaşam alanı olarak kullandığı kanıtlandı. Bu bulgu, türün bilinen dağılım alanını (Kuzey Pasifik boyunca) adeta ikiye katladı.
“Hayalet” statüsünü koruyan derin dalgıçlar
Gagalı balinalar, memeliler dünyasının en usta dalgıçlarıdır. Nefeslerini tutarak 2000 metreden daha derine dalabilir ve su altında saatlerce kalabilirler. Yüzeye sadece birkaç dakikalığına nefes almak için çıkmaları, onları tespit etmeyi neredeyse imkansız hale getirir. Ayrıca, gemi motorlarının gürültüsünden ve askeri sonarlardan son derece ürktükleri için insanlardan uzak dururlar.
Aquatic Mammals dergisinin eş editörü Elizabeth Henderson, bu keşfi “önemli bir bulgu” olarak nitelendiriyor ve ekliyor: “Daha önce hiç canlı olarak doğada görülmemiş bir balinayı bulmaya çalıştığınızda ve dolayısıyla onu nerede arayacağınızı aslında bilmediğinizde, arama samanlıkta iğne aramaktan farksız oluyor.” Mükemmel hava koşulları ve şans faktörü, bu tarihi anın yaşanmasını sağladı.
Albatros krizi ve kahvaltı ekmekleri
Bilimsel keşiflerin perde arkasında bazen trajikomik olaylar yaşanabilir. Araştırma ekibi, gördükleri balinaların genetik kimliğini doğrulamak için modifiye edilmiş bir tatar yayı (arbalet) kullanarak balinadan zararsız bir deri örneği (biyopsi) aldı. Ancak tam bu sırada beklenmedik bir “hırsız” sahneye çıktı.
Örnek suda yüzerken, vahşi bir albatros kuşu bunu lezzetli bir atıştırmalık sanarak kapmaya çalıştı. Yılların emeğinin bir kuşun midesine gitmesini istemeyen mürettebat, hızla harekete geçti. Kahvaltıdan kalan ekmek rulolarını denize atarak kuşun dikkatini dağıtmayı başaran ekip, küçük bir tekneyle biyopsi örneğini kurtardı. Bu “ekmek operasyonu” sayesinde, balinaların genetik olarak ginkgo dişli gagalı balina olduğu kesinleşti.
Türkiye ve Akdeniz için kritik uyarı
Bu keşif Meksika açıklarında gerçekleşse de, Türkiye’yi çevreleyen denizler için de önemli dersler barındırıyor. Akdeniz ve Ege Denizi, gagalı balina ailesinin bir başka üyesi olan Cuvier gagalı balinasına (Ziphius cavirostris) ev sahipliği yapıyor. Tıpkı ginkgo dişli kuzenleri gibi, Türkiye sularındaki bu balinalar da derinlere dalıyor ve sese karşı aşırı duyarlı.
Uzmanlar, Doğu Akdeniz’deki yoğun deniz trafiği, sismik araştırmalar ve askeri tatbikatların yarattığı gürültü kirliliğinin, bu hassas türleri tehdit ettiğine dikkat çekiyor. Meksika’daki keşif, akustik izleme teknolojilerinin (pasif akustik izleme) ne kadar hayati olduğunu kanıtladı. Türkiye’nin de kendi sularındaki biyoçeşitliliği korumak ve “Mavi Vatan”ın derinliklerindeki gizemli sakinleri anlamak için benzer akustik izleme ağlarını yaygınlaştırması gerektiği, deniz biyologları tarafından sıkça vurgulanan bir konu.
Bilinmeyeni korumak
Altı bireyin (biri yavru olmak üzere) tespit edilmesi ve ikisinin kesin olarak tanımlanması, deniz biyolojisi için bir dönüm noktasıdır. Bugüne kadar sadece kıyıya vuran ölü bedenlerden tanıdığımız bir canlının, okyanusun derinliklerinde nefes alıp verdiğini, avlandığını ve ürediğini bilmek, doğanın dayanıklılığına dair umut verici bir mesaj.
Ancak bu keşif aynı zamanda bir sorumluluk yüklüyor. “Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur” anlayışı artık geçerli değil. Teknolojimiz geliştikçe, okyanusun en saklı köşelerine bile ulaşabiliyoruz. Bir albatrosun neredeyse sabote ettiği bu bilimsel sefer, doğanın hem ne kadar vahşi hem de ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor. Bu “gizemli” balinalar artık hayalet değil; onlar, korunması gereken somut birer gerçeklik. Ve onları korumak için, önce onları “duymaya” devam etmemiz gerekiyor.
Kaynak: Euronews Green, Aquatic Mammals Journal

