Brezilya’nın Belém kentinde düzenlenen COP30 İklim Zirvesi, sadece diplomatik el sıkışmaların yaşandığı bir etkinlik olmaktan çıkıp, küresel enerji mimarisinin geleceğinin oylandığı bir arenaya dönüştü. Zirvenin son saatlerine girilirken, masadaki en yakıcı gündem maddesi, gezegeni ısıtan fosil yakıtların (kömür, petrol ve doğalgaz) nihai olarak terk edilmesi için bağlayıcı bir “yol haritası” oluşturulup oluşturulamayacağı. Müzakereler, tarihsel sorumluluklar ile ekonomik gerçeklikler arasında sıkışıp kalmış durumda.
Bu gelişme neden bu kadar kritik? Çünkü temiz enerji yatırımları her yıl rekor kırsa da, atmosferdeki karbondioksit oranı azalmak bir yana, artmaya devam ediyor. Uzmanlar, “yeterince hızlı değiliz” uyarısını yaparken, dünya liderleri şu soruyla yüzleşmek zorunda: Ekonomik büyümeyi durdurmadan, enerjiye erişimi kısıtlamadan ve sosyal adaleti sağlayarak petrol vanalarını kapatmak mümkün mü? Bu zirve, ya fosil çağının sonunun başlangıcı olacak ya da bir başka “iyi niyet beyanı” olarak tarihe geçecek.
Dubai’den Belem’e: Verilen sözler ve tutulmayan yeminler

İklim diplomasisinin hafızası, Dubai’de düzenlenen COP28’e kadar uzanıyor. O zirvede yaklaşık 200 ülke, 2050 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşmak amacıyla fosil yakıtlardan “adil, düzenli ve eşitlikçi” bir geçiş yapmayı kabul etmişti. Bu, BM iklim zirveleri tarihinde fosil yakıtların ismen zikredildiği ve onlardan uzaklaşma iradesinin beyan edildiği ilk metindi. Ancak, bu geçişin “nasıl” yapılacağına dair somut bir takvim veya zorunluluk getirilmemişti.
Azerbaycan’daki COP29’da ise bu karar, petrol üreticisi ülkelerin direnciyle karşılaşmış ve uygulama detayları üzerinde anlaşma sağlanamadığı için süreç sekteye uğramıştı. Şimdi Belém’de, çevrecilerin “geri adım atılıyor” eleştirileri gölgesinde, bu yol haritasının yeniden canlandırılması için zamana karşı bir yarış veriliyor.
Tavsiye Edilen Haberler
-
-
-
-
Yenilenebilir EnerjiTrendyol depo ve ofislerinde yüzde 100 yenilenebilir enerji kullanımına geçiyor

Brezilya’nın stratejik manevrası ve Lula’nın vizyonu
Zirvenin ev sahibi Brezilya, tartışmaları ustaca yönetmeye çalışıyor. Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva, fosil yakıtlardan çıkışı bir “dayatma” olarak değil, “kaçınılmaz bir gereklilik” olarak sunuyor. Lula’nın “Hiçbir şeye dayatmadan, her ülkenin kendi zaman diliminde ne yapabileceğine karar vermesi gerekiyor” sözleri, gelişmekte olan ülkeleri ürkütmeden gemiye bindirme stratejisi olarak okunuyor.
Ancak Lula’nın şu uyarısı oldukça net: “Fosil yakıtlar olmadan nasıl yaşayacağımızı düşünmeye başlamamız gerekiyor.” Başlangıçta resmi gündemde alt sıralarda olan bu konu, zirve ilerledikçe siyasi bir çığa dönüştü ve masanın tam ortasına yerleşti.
80 ülkeden oluşan “yüksek hırs koalisyonu”
Danimarka’nın öncülüğünde bir araya gelen ve aralarında İngiltere, Almanya, Fransa, Hollanda gibi sanayi devlerinin yanı sıra, iklim krizinden en çok etkilenen Pasifik ada ülkeleri (Marshall Adaları, Vanuatu vb.) ve Kolombiya, Kenya gibi gelişmekte olan ekonomilerin bulunduğu 80’den fazla ülke, ortak bir bildiriyle sahneye çıktı.

Bu blok, nihai anlaşma metninde fosil yakıtlardan çıkış için net bir yol haritası talep ediyor. Avrupa Birliği (AB) İklim Komiseri Wopke Hoekstra, “Yıkıcı dönüm noktalarına tehlikeli bir şekilde yaklaşıyoruz” diyerek, diplomatik nezaketi bir kenara bırakıp aciliyet vurgusu yaptı. İngiltere Enerji Bakanı Ed Miliband ise ülkesinin yeni petrol ve gaz lisansı vermeme kararını savunarak, “Bu konu halının altına süpürülemez” restini çekti.
Masadaki büyük boşluk: ABD ve petrol bloğu
Müzakerelerin en zayıf karnı, masada olmayanlar veya sessiz kalanlar. Tarihsel olarak emisyonların en büyük sorumlusu olan ABD’nin COP30’daki düşük profilli varlığı (veya yokluğu), alınacak kararların ağırlığını zayıflatıyor. Fosil yakıt üretimini artırmaya devam eden Kanada’nın sessizliği ve Suudi Arabistan liderliğindeki petrol zengini Körfez ülkelerinin (OPEC+) perde arkasındaki direnci, mutabakatın önündeki en büyük engel.
Ayrıca Asya’dan gelen desteğin cılız kalması ve Japonya’nın kömür santrallerinde amonyak yakma gibi “tartışmalı” teknolojilere odaklanması, uzmanlar tarafından eleştiriliyor. Enerji analisti Paul Martin, bu tür çözümleri “Kömürü dolarlarla karıştırıp yakmak” olarak nitelendirerek, gerçek çözümün yenilenebilir enerjide olduğunu vurguluyor.

Sağlık çalışanlarından “acil durum” çağrısı
COP30’da bu yıl dikkat çeken en önemli değişim, tartışmanın sadece “çevre” değil, bir “halk sağlığı” sorunu olarak ele alınmasıydı. Doktorlar, hemşireler ve tıp öğrencileri, fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılmasını “kamu sağlığı zorunluluğu” olarak tanımladı.
Küresel İklim ve Sağlık İttifakı’nın yayınladığı “Beşikten Mezara” raporu, fosil yakıt kirliliğinin hamilelerde erken doğum riskini artırdığını, çocuklarda ise astım ve gelişim bozukluklarına yol açtığını bilimsel verilerle ortaya koydu. Kanada Çevre Hekimleri Derneği’nden Dr. Joe Vipod’un şu sözleri zirveye damga vurdu: “Fosil yakıtlardan uzaklaşmak sadece iyi bir iklim politikası değil, aynı zamanda hayat kurtaran bir sağlık politikasıdır. Her gecikme, önlenebilir ölümler demektir.”
Türkiye ve bölgesel enerji denklemi
Bu gelişmeler, enerjide dışa bağımlı olan ve 2053 Net Sıfır Emisyon hedefi bulunan Türkiye için kritik önem taşıyor.
- Enerji Arz Güvenliği: Türkiye, fosil yakıtlardan çıkış sürecini hızlandırırsa, enerji ithalatı faturasını (doğalgaz ve petrol) düşürebilir ve cari açığını azaltabilir. Ancak bu, yenilenebilir enerjiye ve şebeke altyapısına devasa yatırımlar gerektiriyor.
- Sınırda Karbon Düzenlemesi: AB’nin (Türkiye’nin en büyük ihracat pazarı) fosil yakıtlardan çıkış konusundaki ısrarı, Türk sanayicisini doğrudan etkileyecek. Türkiye’nin üretim süreçlerini karbonsuzlaştırması, Avrupa pazarındaki rekabet gücünü koruması için artık bir tercih değil, zorunluluk.
- Sağlık Maliyetleri: Türkiye’de de hava kirliliğine bağlı solunum yolu hastalıklarının maliyeti düşünüldüğünde, fosil yakıttan çıkış, SGK üzerindeki yükü hafifletecek bir halk sağlığı hamlesi olabilir.
Uzlaşma mı, oyalama mı?
COP30’un sonuna yaklaşırken, bir “yol haritası” çıkması muhtemel görünüyor. Ancak asıl mesele, bu haritanın pusulasının doğru çalışıp çalışmayacağı. Eğer Lula’nın dediği gibi “dayatmasız” ve esnek bir metin çıkarsa, bu durum petrol devlerine kaçış alanı sağlayabilir. Öte yandan, çok katı bir metin, ABD ve Çin gibi devlerin imzalamamasıyla sonuçlanabilir.
Sağlık örgütlerinin sürece dahil olması, iklim hareketine yeni bir ahlaki zemin kazandırdı. Artık mesele sadece kutup ayıları veya deniz seviyeleri değil; doğmamış bebeklerin sağlığı ve şehirlerdeki insanların nefes alabilmesi. Bu insani boyut, hükümetler üzerindeki baskıyı artırsa da, fosil yakıt lobisinin ekonomik gücü hala masadaki en belirleyici faktör olmaya devam ediyor. Belém’den çıkacak sonuç ne olursa olsun, fosil yakıt çağı kapanıyor; tek soru bu kapanışın planlı bir veda mı yoksa kaotik bir çöküş mü olacağı.

