ABD Başkanı Donald Trump’ın Savunma Bakanlığı’na (Pentagon) “derhal” nükleer silah testlerine başlanması yönündeki talimatı, hem uluslararası siyaseti karıştırdı hem de 30 yılı aşkın süredir dondurulan nükleer deneme programlarının çevresel ve sağlık üzerindeki yıkıcı etkilerini yeniden gündeme taşıdı. Radyoaktif kirlenme tekrar gündeme geldi.
Bu gelişme neden önemli? Çünkü ABD, son resmi nükleer denemesini 1992 yılında, Soğuk Savaş’ın bitiminden kısa bir süre sonra gerçekleştirmişti. Bu tarihten sonra yapılan denemeler, patlayıcı nükleer silahlar yerine, yalnızca savaş başlığı taşıyabilen füzelerin test edilmesi ve bilgisayar simülasyonlarıyla sınırlı kaldı. Trump’ın talimatı, Rusya ve Çin’in silahlanma yarışında arayı kapattığı uyarısıyla gelmesi, 1990’larda imzaya açılan Kapsamlı Nükleer Deneme Yasağı Anlaşması (CTBT) üzerindeki uluslararası baskıyı artırarak, küresel güvenliği tehdit edebilecek yeni ve maliyetli bir nükleer silahlanma döngüsünü tetikleme riski taşıyor.

Trump’ın kararı ve belirsizlikler
ABD Başkanı Trump’ın 29 Ekim’de verdiği bu talimat, nükleer denemelerin tam olarak hangi formatta olacağına dair büyük bir belirsizlik yarattı. Tartışmalar, talimatın patlayıcı nükleer silahların mı, yoksa nükleer savaş başlıkları taşıyabilen füzelerin mi test edilmesi anlamına geldiği üzerine yoğunlaştı.
Haftalık Çevre Bültenine Kaydolun
En önemli haberleri anında alın
ABD Stratejik Komutanlığına aday gösterilen Richard Correll, kararın “nükleer deneme” anlamına gelmediğini düşündüğünü belirterek, “Ne Çin ne de Rusya nükleer patlayıcı deneme yaptı. Bu yüzden ben bu sözlere herhangi bir anlam yüklemiyorum ya da bir çıkarımda bulunmuyorum,” ifadelerini kullandı.
TAVSİYE EDİLEN
Bu yoruma rağmen, Demokrat Senatör Jacky Rosen gibi isimler, patlayıcı nükleer denemelerin başlatılması için “hiçbir sebep olmadığını” savunarak, bu kararı durdurmak için ellerinden geleni yapacaklarını net bir şekilde ifade etti.
Bu siyasi kargaşa, kararın uygulanabilirliğinin ve süresinin ABD Kongresi ve uluslararası tepkilere bağlı olacağını gösteriyor.
Nükleer patlama kategorileri ve yıkıcı etkileri

Nükleer patlamalar, “nükleer fisyon” ya da “nükleer füzyon”un yanı sıra ikisinin birleşimi sonucu açığa çıkan enerjinin çevreyle etkileşime geçmesiyle meydana gelir. Açığa çıkan enerji, çevreye yıkıcı ve uzun süreli etkiler yaratabilecek radyoaktif serpinti bırakır. Nükleer denemeler, gerçekleştirildikleri ortama göre üç ana kategoriye ayrılıyor: “atmosferik”, “su altı” ve “yer altı”.
Atmosferik ve su altı testlerinin çevresel faturası
Şu ana kadar yapılan nükleer denemelerin yaklaşık yüzde 25’i atmosferik denemeler şeklinde yapılmıştır. Atmosferik denemelerde cihazlar genellikle kulelerde, balonlarda patlatılıyor veya uçaklardan bırakılıyor. Bu patlamalar sonucunda havaya saçılan radyoaktif partiküller, rüzgârlar yoluyla çok geniş alanlara yayılarak küresel sağlık problemlerine yol açmıştır.
ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) raporlarına göre bu radyoaktif maddeler yaklaşık 80 kilometre yüksekliğe kadar çıkabilmekte ve yıllarca dünya etrafında dolaştıktan sonra yağışlar yoluyla yeryüzüne geri dönmektedir. Su altı denemeleri ise nükleer silahların deniz araçlarına karşı etkilerini değerlendirmek için yapılsa da, yüzeye yakın denemeler ciddi şok dalgalarına sebep olurken büyük miktarda radyoaktivite yayarak deniz yaşamını ve ekosistemleri kalıcı olarak kirletmektedir.

Yer altı testleri: Gizlilik ve radyoaktif enkaz riski
Yer altı testleri, Soğuk Savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği tarafından en çok tercih edilen yöntemdi. Bunun nedeni, testlerin gizli tutulabilmesi ve tamamen kapalı şekilde gerçekleştirildiğinde neredeyse hiç radyoaktif serpinti yaymamasıydı. Ancak yer altı testleri bile yüzeye sızma ve önemli miktarda radyoaktif enkaz üretme ihtimalini barındırır. Patlatma sürecinde, nükleer cihaz yüzeyin 200 ila 800 metre derinliğinde açılmış deliğe yerleştirilir ve radyoaktif serpintinin yer altında kalmasını sağlamak için çakıl, kum ve alçı taşı gibi malzemelerle doldurulur. Patlamadan saatler sonra basınç düştükçe yüzeyde büyük kraterler oluşur.
Denemelerin yeniden başlaması neden yıllar sürebilir?
Trump’ın “derhal” talimatına rağmen, uzmanlar nükleer denemelerin yeniden başlatılmasının yıllar sürebileceği görüşünde. Washington Post gazetesine konuşan Nevada deneme sahasının eski çalışanları, sürecin karmaşık, çok maliyetli ve lojistik açıdan zor olduğunu belirtti. Günümüzde modern nükleer testler, fiziksel patlamaları tetiklemeden önce durduran gelişmiş bilgisayar modellemelerine dayanıyor. Bu nedenle, fiziksel deneyimin bu alanda “kaybolduğu” değerlendirmesi yapılıyor. Ayrıca, test alanını kazmak için kullanılan ekipmanların bakımsızlık nedeniyle “pas yığını” haline geldiği ve tesislerin elden geçirilmesi gerektiği belirtiliyor. Personel yetersizliği ve uzun süren bürokratik süreçler de denemelerin hızla başlamasının önündeki önemli engeller olarak gösteriliyor.
Türkiye’nin nükleer güvenlik ve silahlanma tartışmalarındaki konumu
ABD’nin bu kararı, Türkiye’nin de içinde bulunduğu NATO ittifakını ve bölgedeki güvenlik dengelerini yakından ilgilendirmektedir. Türkiye, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’na (NPT) taraf bir ülke olarak nükleer silah edinimi veya denemeleri konusunda olumsuz bir duruş sergilemektedir. Ancak ABD’nin test kararı, Rusya ve Çin gibi nükleer güçlerin test programlarını hızlandırması durumunda, Türkiye’nin de dahil olduğu bölgesel aktörlerin uzun vadeli güvenlik stratejilerini yeniden gözden geçirmesine neden olabilir. Bu karar, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’deki mevcut hassas dengeyi değiştirebilecek bir silahlanma yarışına kapı aralayabilir ve Türkiye’nin nükleer güvenliğin artırılmasına yönelik uluslararası platformlardaki diplomatik çabalarını yoğunlaştırması gerekebilir.
Değerlendirme
ABD Başkanı Trump’ın nükleer deneme talimatı, Soğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası silahsızlanma rejimine vurulmuş en büyük darbe olarak yorumlanabilir. Kararın gerekçesi olan Rusya ve Çin’in test programlarına yetişme endişesi, küresel güvenlik yerine, tehlikeli ve kontrolsüz bir silahlanma yarışına zemin hazırlamaktadır. Uzmanların da belirttiği gibi, radyoaktiviteye maruz kalmanın en büyük riskini doğmamış çocuklar taşırken, patlayıcı nükleer denemelerin yeniden başlaması, tüm insanlığın ve çevrenin sağlığını doğrudan tehdit etmektedir. Teknik ve maliyet açısından denemelerin hemen başlatılması zor görünse de, bu siyasi iradenin ortaya konulması bile CTBT gibi kısıtlayıcı anlaşmaların geleceğini tehlikeye atmaktadır. Dünyada halihazırda var olan 12 binden fazla nükleer savaş başlığı stokunun olduğu bir ortamda, testlerin yeniden başlaması yerine, nükleer silahsızlanma için diplomatik çözümlere odaklanmak hayati önem taşımaktadır.
Kaynak: Reuters, Washington Post, ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA), Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI)








