Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, blok içinde bürokratik engelleri azaltma ve stratejik sektörlerdeki projeleri hızlandırma hedefiyle, yeşil kurallarını gevşetme yönünde önemli bir öneri sundu. Bu öneri, veri merkezleri, yapay zeka gigafabrikaları ve uygun fiyatlı konut projeleri gibi kritik yatırımların, zorunlu çevresel etki değerlendirmelerinden (ÇED) muaf tutulmasını öngörüyordu. Bu adım, AB’nin yapay zekada küresel lider olma hedefini desteklemek ve rekabet gücünü artırmak amacıyla izin süreçlerini hızlandırmayı amaçlayan bir dizi paketin sonuncusuydu.
Bu geri adım, AB’nin iddialı yeşil gündemi ile ekonomik rekabetçilik hedefleri arasında sıkışıp kaldığını gösterdi. Bu gelişme neden önemliydi? ÇED muafiyeti, enerji ve su tüketimi yüksek olan veri merkezleri ve yapay zeka tesislerinin çevresel maliyetlerinin denetlenmeden hızla kurulabilmesinin yolunu açarak, AB’nin kendi iklim hedeflerini tehlikeye atma riskini taşıyordu. Peki bu dünya için ne ifade ediyordu? Dünyanın en güçlü iklim politikalarına sahip blokunun bile, küresel teknoloji yarışında geri kalmamak adına çevresel denetimden taviz vermesi, uluslararası çevre standartlarının zayıflaması riskini beraberinde getiriyordu. Türkiye için ne anlama geliyordu? Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olan AB’deki bu siyasi dönüşüm, Türkiye’nin AB ile uyumlu olması gereken çevresel ve kurumsal sürdürülebilirlik düzenlemelerinin (özellikle SKDM ve Sürdürülebilirlik Direktifleri) gelecekteki kapsamını ve sertliğini etkileyebilecek bir emsal teşkil ediyordu.

Veri merkezleri ve yapay zeka fabrikaları için ÇED muafiyeti
Avrupa Komisyonu’nun önerisi, bürokratik engelleri azaltmayı hedefleyen geniş bir paketin parçasıydı. Temel amaç, kritik projeler için izin süreçlerini hızlandırmak ve işletmeler için çevresel raporlama kurallarının kapsamını daraltmaktı. Önerilen revizyon, stratejik sektörler listesini genişleterek; veri merkezleri, yapay zekâ gigafabrikaları ve işgücü hareketliliğini artırmak için uygun fiyatlı konutlar gibi projeleri kapsama alıyordu.
Bu projeler, öneriye göre zorunlu çevresel etki değerlendirmelerinden muaf tutulabilecekti. Bu muafiyet, üye devletlere, bu tür projelerin ÇED’e tabi tutulup tutulmayacağına karar vermekte serbest olma yetkisi veriyordu. Komisyon, resmi bir etki değerlendirmesiyle desteklenmeyen bu önerilerinin şirketlere yılda tahmini 1 milyar avro tasarruf sağlayacağını iddia etti.
Tavsiye Edilen Haberler
-
-
-
-
Köşe YazarlarıNeden karbon depolama iklim krizini çözemez?
Geri çekilen diğer yeşil kurallar
Basitleştirme planının diğer önemli bölümleri de çevresel denetimlerdeki gevşemeyi işaret ediyordu:
- Tehlikeli Kimyasal Veri Tabanı: “Ürünlerdeki endişe verici maddeleri” listeleyen tehlikeli kimyasal madde veri tabanının yürürlükten kaldırılması öngörülüyordu.
- Kirleticiler için Yetkili Temsilci Zorunluluğu: AB kirleticilerinin ürünlerini sattıkları üye devletlerde yetkili temsilcilere sahip olma zorunluluğu kaldırılıyordu.
- Çevre Yönetim Sistemi: Çiftliklerde ve sanayide çevre yönetim sistemlerine duyulan ihtiyacın tesis düzeyinden şirket düzeyine kaydırılması sağlanıyordu, bu da yerel denetimin kapsamını azaltıyordu.
Çevre ve Su Komiseri Jessika Roswall, bu adımları savunarak, “Yanlış anlaşılmasın: Bu, çevre kurallarımızın sulandırılması anlamına gelmiyor. Ancak, hızla değişen bir dünyaya uyum sağlamalıyız,” ifadelerini kullandı.

Çevre gruplarından sert tepki: “Saldırı modeli”
Çevre grupları ise Komisyon’un bu planlarını, Avrupa çevre politikasını parçalayan ve demokratik hesap verebilirliği baltalayan “daha geniş bir saldırı modelinin” parçası olarak nitelendirdi. İnsan sağlığına ve doğaya yönelik dolaylı maliyetler konusunda uyarıda bulunuldu. WWF’nin Avrupa şubesinde biyoçeşitlilik savunucusu olan Sabien Leemans, bu öneriyi “serbestleştirme çılgınlığında bir başka üzücü dönüm noktası” olarak değerlendirdi.
Çevre grupları, Komisyon için Nisan ayında yapılan bir çalışmanın, mevcut AB çevre yasalarının uygulanmamasının yıllık maliyetini 180 milyar avro olarak belirlediğini hatırlattı. Leemans, “Bu, bir araba kazasını yavaş çekimde tekrar tekrar izlemek gibi… Komisyon ‘küçük’ değişiklikler öneriyor, tamamen kontrolü kaybediyor ve sonunda Avrupa Parlamentosu üyeleri ve üye devletler tüm çevre yasalarını paramparça ediyor,” diyerek tepkisini dile getirdi.
İklim hedefleri ve kurumsal sürdürülebilirlik çelişkisi
Bu çevresel gevşeme paketinin duyurulması, AB’nin aynı dönemde belirlediği iddialı iklim hedefleriyle bir tezat oluşturdu. Yasama organları ve üye devletler, bir gecede, gezegeni ısıtan kirliliği 1990 seviyelerine kıyasla %90 oranında azaltmayı hedefleyen bir iklim hedefi üzerinde anlaşmışlardı. Bu hedef, toplam kesintilerin %5’inin yabancı karbon kredilerinden karşılanmasına izin veren bir madde de içeriyordu.
Avrupa İklim Değişikliği Bilimsel Danışma Kurulu Başkanı Ottmar Edenhofer, %90 hedefini “önemli bir dönüm noktası” olarak nitelendirse de, uluslararası karbon kredilerinin ve politika yapıcılar tarafından getirilen diğer esnekliklerin, 2040 yılına kadar yerel emisyon azaltımlarını zayıflatma ve AB’nin uzun vadeli iklim nötrlüğü hedefini tehlikeye atma riski taşıdığını ekledi.
Bu çelişkili durum, kurumsal sürdürülebilirlik alanında da tekrarlandı. AB hükümetleri ve yasama organları, Salı günü, hem AB içinden hem de ABD’den gelen yoğun baskı sonrasında, kurumsal sürdürülebilirlik yasalarını daraltmak için bir anlaşmaya vardı. Anlaşma, kapsama giren şirket sayısını sınırlıyor, uyum için son tarihi 2029’a erteliyor ve şirketlerin iklim değişikliği geçiş planları benimseme zorunluluğunu ortadan kaldırıyordu. İş dünyası lobisi grupları bu daraltmayı memnuniyetle karşıladı. BusinessEurope Genel Direktörü Markus Beyrer, yeni kuralların “daha gerçekçi” olduğunu ve geçiş planları zorunluluğunun kaldırılmasının “diğer AB kurallarıyla çakışma ve tekrarlama riskini” ortadan kaldırdığını savundu.
AB’deki gevşeme Türkiye’de teknoloji yatırımı fırsatı yaratır mı?
AB’nin yapay zeka gigafabrikaları ve veri merkezleri için çevresel kuralları gevşetme önerisi, Türkiye ve bölgedeki teknoloji yatırım ortamı için çift yönlü bir etki potansiyeli taşıyordu. Bir yandan, AB’nin ÇED süreçlerini hızlandırması, Türkiye’yi teknoloji yatırımcıları için daha rekabetçi bir alternatif konumuna getirebilirdi, zira Türkiye’de de bürokratik süreçlerin hızlandırılması önemli bir gündem maddesiydi.
Ancak daha kritik olan nokta şuydu: Türkiye, AB ile ticari entegrasyonunu sürdürmek için Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) başta olmak üzere, AB’nin kurumsal ve çevresel standartlarına uyum sağlamak zorundaydı. AB’nin kendi iç kurallarını gevşetmesi, Türkiye’nin AB ile uyum sağlama çabalarını nasıl etkileyeceği konusunda belirsizlik yarattı. Uzmanlar, Türkiye’nin teknolojik yatırımları çekmek için AB’deki gibi çevresel tavizler vermekten kaçınması ve sürdürülebilirlik ilkelerini koruyarak uzun vadeli çevresel maliyetleri minimize etmesi gerektiği konusunda uyarıyordu.
Yeşil iddia ile ekonomik gerçekliğin çarpışması
Avrupa Komisyonu’nun yapay zeka gigafabrikaları ve veri merkezleri için çevresel denetimi gevşetme hamlesi, AB’nin en iddialı politikası olan Yeşil Mutabakat’ın (Green Deal) temel felsefesinden önemli bir sapmaydı. Bu karar, AB liderliğinin, küresel rekabet gücü ve teknolojik üstünlük hedeflerinin, çevresel bütünlük üzerindeki baskınlığını kabul ettiğini gösterdi. Bir yandan %90 emisyon azaltım hedefi koymak, diğer yandan ise enerji yoğun teknoloji tesislerini ÇED’den muaf tutmak, AB’nin politikaları arasındaki dramatik çelişkiyi gözler önüne serdi.
Çevre gruplarının “daha geniş bir saldırı modeli” olarak nitelendirdiği bu durum, AB’nin yasal düzenlemeler yoluyla çevre koruma sorumluluğunu şirketler ve üye devletler arasında dağıtma ve gevşetme eğiliminde olduğunu gösterdi. Eğer çevresel denetim, ekonomik büyümeyi hızlandırma bahanesiyle ortadan kaldırılırsa, kısa vadede elde edilen 1 milyar avroluk tasarrufun, uzun vadede çevre felaketleri ve halk sağlığı maliyetleri olarak AB’ye 180 milyar avrodan fazla bir yük getireceği gerçeği göz ardı edilmiş olacaktı. Bu karar, AB’nin gelecekteki yeşil politikalarının, şirket lobilerinin ve teknolojik yarışın baskısı altında daha da zayıflayabileceği endişesini yarattı.
Kaynak: Avrupa Komisyonu Önerisi, WWF Avrupa Şubesi, BusinessEurope, Avrupa İklim Değişikliği Bilimsel Danışma Kurulu.





