Endonezya’nın Flores adasında yaşamış olan ve popüler kültürde “hobbitler” olarak adlandırılan minik insan akrabaları Homo floresiensis‘in neslinin tükenmesine giden süreçte, iklimin belirleyici bir rol oynadığı yeni bir bilimsel çalışmayla ortaya çıktı. Communications Earth & Environment dergisinde 8 Aralık’ta yayımlanan rapora göre, bu eşsiz türün adadan kaybolmadan önce binlerce yıl boyunca giderek artan bir kuraklığa direndiği belirlendi. Araştırmacılar, bu uzun süren kuraklığın hem hobbitleri hem de onların önemli besin kaynağı olan minyatür fil benzeri hayvanları (Stegodon) ciddi şekilde strese soktuğunu kaydetti.

Bu çalışma, Flores adasının binlerce yıllık iklim tarihine dair elde edilen ilk kaliteli ve güvenilir kayıt olma özelliğini taşıdı. İrlanda’daki Maynooth Üniversitesi’nden paleoklimatolog Nick Scroxton, “iklimin neredeyse kesinlikle büyük bir rol oynadığını” belirterek, H. floresiensis‘in neslinin tükenmesine yol açan tek faktör olmasa da, çevresel stresin ana etkenlerden biri olduğunu vurguladı. Hobbitlerin yaklaşık 50.000 yıl önce Liang Bua mağarasından kaybolmasının ardındaki sır perdesi, artık iklim verileri ışığında aralanmaya başladı.

Flores’in geçmişi sarkıtların kimyasında saklandı

J.R.R. Tolkien’in romanlarındaki ufak tefek insanlardan ilhamla adlandırılan Flores hobbitleri, yaklaşık bir metre boyundaydı. Adanın yaylalarındaki Liang Bua mağarasında bulunan iskelet kalıntıları ve taş aletler, bu insanların yaklaşık 50.000 yıl kadar önce bu bölgede yaşadığını gösteriyordu. Scroxton ve ekibi, onların neden ortadan kaybolduğunu anlamak için Liang Bua’ya yakın başka bir mağaradaki bir sarkıtı kullanarak Flores’in geçmiş yağış miktarını yeniden oluşturdu. Sarkıtlar, mağara tavanlarından sızan sudan yavaşça oluştuğu için, kimyasal bileşimleri geçmiş iklim koşullarını inanılmaz bir hassasiyetle kaydetmekteydi.
Araştırmacılar bu iklim kayıtlarından iki temel ölçümü inceledi:
Tavsiye Edilen Haberler
-
-
-
-
Köşe YazarlarıNeden karbon depolama iklim krizini çözemez?
- Magnezyum ve Kalsiyum Seviyeleri: Bu minerallerdeki değişimler, yıllık ortalama yağış miktarını yansıttı. Kurak dönemlerde, mağaraya sızan su, kalsiyumun çoğunu yolda kaybettiği için, bu durum kuraklığın derecesi hakkında bilgi sağladı.
- Oksijen İzotopları (Oksijen-18): Farklı atom ağırlıklarına sahip bu varyantlar, özellikle yaz yağışını yansıttı. Yaz muson mevsiminde, Oksijen-18 genellikle deniz üzerinde yağdı ve adaya ulaşan yağmurda bu izotoptan çok az bulunuyordu. Bu sayede yaz musonlarının gücü belirlenebildi.
İklim kaydı kuraklığı işaret etti
Sarkıt kayıtları incelendiğinde, yıllık ortalama yağış miktarının yaklaşık 76.000 ila 61.000 yıl öncesine göre azaldığı tespit edildi. Ancak en kritik dönem, 61.000 ila 55.000 yıl arasıydı. Bu dönemde yazlar özellikle kurak geçti; bölge mevsim boyunca sadece yaklaşık 450 milimetre yağmur aldı. Bu miktar, Flores’in günümüzde aldığı yağış miktarının yaklaşık yarısı kadardı.
Araştırmacılar, bu şiddetli kuraklığın yaz aylarında dağlık bölgelerdeki nehirlerin kurumasına yol açtığını öne sürdü. Bu durum, H. floresiensis için önemli bir besin kaynağı olan Stegodon türü minyatür fil benzeri hayvanlar için hayati sorunlar yarattı. Scroxton, Stegodon‘un “mevsimlik bir nehirde hayatta kalamayacağını” söyledi ve hayvanların ya göç etmek zorunda kaldığını ya da öldüğünü ekledi.
Hayvan fosilleri ve iklim verisi birleşti

Avustralya’daki Wollongong Üniversitesi’nden paleoklimatolog ve çalışmanın ortak yazarı Michael Gagan, Liang Bua’daki Stegodon fosillerindeki oksijen izotoplarını inceledi. Fosillerdeki izotop eğilimleri de sarkıt kayıtlarıyla aynı sonuçları gösterdi. Gagan, “yaz yağışlarının rekor seviyelere düştüğü” dönemde, yani yaklaşık 57.000 yıl önce, bu hayvanların bölgeden kaybolduğunu belirtti.
Paleontolog Julien Louys, çalışmanın “Flores’teki büyük vücutlu memelilerin Pleistosen’in sonuna doğru yaklaşık 50.000 yıl önce başlayan yok oluşunu açıklamak için çok güçlü bir mekanizma sunduğunu” söyledi. Avustralya’nın Brisbane kentindeki Griffith Üniversitesi’nden Louys, “Hidrolojik değişikliklerin Stegodon‘un dişlerine yansıdığı gerçeği, söz konusu organizmalardan en az birinin bu değişiklikleri hissettiğine dair iyi bir doğrudan kanıt sağlıyor” dedi. Bu, iklim kaydının sadece teorik değil, aynı zamanda ekosistem üzerindeki somut etkisinin de kanıtlandığı anlamına geldi.
Anadolu’daki büyük göçlerin nedenlerinden
Flores’teki “hobbitlerin” hikayesi, iklim değişikliğinin küçük ve izole popülasyonlar üzerindeki yıkıcı etkisini gösteren güçlü bir örnek teşkil etti. Bu durum, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Doğu Akdeniz ve Yakın Doğu bölgesi için önemli dersler içerdi. Türkiye, tarih boyunca birçok medeniyetin ve türün yükselişine ve çöküşüne tanıklık etmiş bir coğrafyaydı ve paleo-iklim çalışmaları, Anadolu’daki büyük tarihsel göçlerin ve medeniyet çöküşlerinin (örneğin Hitit İmparatorluğu’nun çöküşü) arkasında şiddetli ve uzun süreli kuraklıkların olduğunu gösterdi.
Bu bağlamda, H. floresiensis‘in neslinin tükenmesine yol açan kuraklık stresi, günümüz Türkiye’sinde de tarımsal üretimi ve su kaynaklarını tehdit eden iklim krizinin ne kadar temel ve tarihsel bir güç olduğunu hatırlattı. Tıpkı hobbitlerin avladığı Stegodon‘un susuzluğa dayanamaması gibi, Türkiye’nin de kuraklığa karşı savunmasız olan tarım ve hayvancılık sistemlerini dönüştürmesi, çevresel felaketler karşısında biyolojik ve ekonomik dayanıklılığını artırması gerektiği açıkça görüldü.

Çoklu stres faktörleri: Tek bir cevap yok
Scroxton, kuraklığın ardından H. floresiensis‘in sonunun ne olduğu konusunda kesin bir bilgi olmadığını söyledi. Stegodon‘un ve hobbitlerin, suyun hâlâ bulunabileceği kıyı bölgelerine göç etmiş olabileceği öne sürüldü. Ancak bu yer değiştirme, onları o dönem Güneydoğu Asya’da ilerlemekte olan modern insanların (Homo sapiens) yoluna çıkarmış olabilirdi. Ek olarak, yaklaşık 50.000 yıl önce civarda meydana gelen volkanik bir patlama gibi başka faktörler de önemli olabilirdi. Scroxton, bu durumu özetlerken, “Her şey stresle ilgili,” dedi; yani kuraklık, göç, rekabet ve volkanik aktivite gibi çoklu çevresel ve biyolojik stres faktörleri birleştiğinde, küçük ve zaten zor durumdaki bir popülasyonun sonunu getirmiş olabilirdi.
Diğer alanlarda H. floresiensis‘e dair kanıtlar bulmak, popülasyonlarının akıbetini takip etmek için büyük önem taşıdı. Scroxton, hobbitlerin 50.000 yıl önce Liang Bua’dan kaybolmuş olsalar bile, başka yerlerde, belki de binlerce yıl daha hayatta kalmış olabileceklerini belirtti. Bu, nesli tükenmiş insan türlerinin tarihinin, tek bir coğrafi alana bağlı kalmayıp, bütünsel bir bölgesel araştırmayı gerektirdiğini gösterdi.

İklim değişikliğinin somut kanıtı
BM’nin iklim kaydıyla desteklenen bu yeni araştırma, iklim değişikliğinin sadece buzulları eritmediğini veya hava durumunu değiştirmediğini, aynı zamanda doğrudan biyolojik türlerin neslinin tükenmesine neden olan derin bir ekolojik güç olduğunu somut bir şekilde kanıtladı. Flores’teki “hobbitlerin” hikayesi, bir türün hayatta kalma mücadelesinin çevresel kaynakların mevcudiyetine ne kadar sıkı bağlı olduğunu gösteren güçlü bir alegori oldu.
En dikkat çekici çıkarım, kuraklığın yarattığı stresin, H. floresiensis‘i av kaynaklarından yoksun bırakması ve onları, rekabet etme olasılıklarının yüksek olduğu Homo sapiens‘in yolu üzerindeki kıyı şeritlerine itmiş olmasıydı. Bu durum, çevresel stresin, biyolojik rekabeti ve türler arası etkileşimi nasıl tetikleyebileceğini ortaya koydu. Sonuç olarak, bu çalışma, günümüz iklim kriziyle mücadele eden insanlık için de bir uyarı niteliğindeydi: Doğal kaynakların istikrarı, bir türün varoluşunun temelini oluşturuyordu ve bu temelin sarsılması, en zorlu türlerin bile sonunu hazırlayabilirdi.
Kaynak: Communications Earth & Environment dergisinde yayımlanan araştırma





