Paris Sorbonne Üniversitesi’nden bilim insanlarının Nature dergisinde yayımladığı yeni ve çarpıcı bir araştırma, insanlığın emisyon yollarını değiştirmemesi halinde, dünyanın dört bir yanındaki kıyı şehirlerinin sadece 275 yıl içinde sular altında kalabileceği konusunda uyarıyor. Araştırmacılar, yüksek emisyon senaryosunda Antarktika’daki buz sahanlıklarının %59’unun (64 buz sahanlığından 38’inin) 2300 yılına kadar çökebileceğini öngörüyor. Bu durum, küresel deniz seviyesinde 10 metreye kadar geri dönüşü olmayan bir artışa yol açacak.
Bu gelişme neden önemli? Antarktika buz sahanlıkları, ana buz tabakasının okyanusa doğru akışını sınırlayan, bir “güvenlik şeridi” görevi görmektedir. Bu sahanlıkların çökmesi, arkasındaki buzun okyanusa akışını hızlandırarak deniz seviyesinin yükselmesini tetikleyen hayati bir süreçtir.

Bu dünya için ne ifade ediyor? Bu sonuçlar, kararlarımızın uzun vadeli etkisini net bir şekilde gösteriyor: Küresel ısınmanın 2 C’nin altında tutulacağı düşük emisyon senaryosunda yalnızca bir buz sahanlığı risk altındayken, 12 C’ye ulaşan yüksek emisyon senaryosunda bu risk %59’a fırlıyor. Uzmanlar 2300 yılının çok uzakta gibi görünse de, buz sahanlıklarının yaşanmaz hale gelme oranının 2085 ile 2170 yılları arasında en yüksek olacağını, yani etkilerini çok daha erken hissetmeye başlayacağımızı belirtiyor.
Haftalık Çevre Bültenine Kaydolun
En önemli haberleri anında alın
Emisyon senaryoları: İki farklı gelecek

Araştırmacılar, çalışmada emisyon yollarının buz sahanlıklarının hayatta kalma olasılığını nasıl kökten değiştirdiğini simülasyonlarla gösterdi.
TAVSİYE EDİLEN
- Düşük Emisyon Senaryosu (Hedef Tutulursa): Küresel ısınmanın 2300’e kadar 2 C’nin altında tutulduğu senaryoda, 64 buz sahanlığından yalnızca birinin büyük risk altında olduğu belirlendi. Bu, acil emisyon azaltımının felaketi önlemede kritik rol oynadığını gösteriyor.
- Yüksek Emisyon Senaryosu (Mevcut Durum Devam Ederse): Küresel ısınmanın 2300’e kadar 12 C’ye ulaştığı durumda ise, buz sahanlıklarının 38’inin (%59) yok olacağı ve bunun 10 metrelik deniz seviyesi yükselmesine neden olacağı öngörülüyor.
Tahminler “muhafazakar”
Araştırmacılar, tahminlerinin aslında “muhafazakar” olduğunu ve gerçek çökmenin; çatlama, hidrolik kırılma gibi diğer süreçlere bağlı olarak çok daha erken gerçekleşebileceği uyarısında bulunuyor. Bu, felaket senaryosunun öngörülenden daha hızlı gelişebileceği anlamına geliyor.
Küresel etki: 10 metre yükselmede hangi şehirler sular altında kalacak?

Climate Central’ın Kıyı Risk Tarama Aracı’na göre, küresel deniz seviyesinde 10 metrelik bir artışın sonuçları yıkıcı olacaktır:
- ABD: Houston, New Orleans, Miami ve tüm Florida, Louisiana ve Teksas kıyıları sular altında kalacaktır.
- Avrupa: İngiltere’de Hull, Glasgow, Bristol, Portsmouth ve Londra’nın geniş kesimleri (Westminster, Greenwich dahil) sulara gömülecek. Venedik, Lizbon ve Fransa’nın Calais’den Danimarka’ya uzanan sahil şeridi etkilenecektir.
- Asya: Bangladeş’in büyük bir bölümünün yanı sıra Şanghay, Ho Chi Minh ve Karaçi gibi dev şehirler sular altında kalacaktır.
Akdeniz ve Marmara için geri dönülmez tehdit

Antarktika’daki buz sahanlıklarının çöküşü, Türkiye için doğrudan ve geri dönülemez bir tehdit oluşturmaktadır.
- Kıyı Kentleri ve Altyapı: Deniz seviyesinde 10 metrelik bir artış, İzmir, Mersin, İskenderun, Antalya ve İstanbul’un Marmara kıyılarındaki alçak rakımlı geniş yerleşim alanlarını ve hayati altyapıyı (limanlar, enerji santralleri, kıyı yolları) sular altında bırakacaktır. Tarihi ve kültürel miras açısından da geri dönülmez kayıplar yaşanacaktır.
- Göç ve Ekonomi: Kıyı şeridinde yaşayan milyonlarca insanın iç kesimlere göç etmek zorunda kalması, Türkiye’de devasa bir nüfus hareketliliğine ve ekonomik yapının köklü bir şekilde değişmesine neden olacaktır. Bu, tarım, turizm ve sanayi gibi kilit sektörler için felaket anlamına gelir.
Yorum
Sorbonne Üniversitesi’nden gelen bu rapor, iklim değişikliğinin etkilerinin bir nesil sorunu değil, çok nesilli bir tehdit olduğunu en çarpıcı şekilde ortaya koymaktadır. 10 metrelik bir deniz seviyesi yükselmesi, dünya haritasını yeniden çizecek ve kıyı medeniyetlerini sular altında bırakacaktır. Raporda vurgulanan “düşük emisyon” ve “yüksek emisyon” arasındaki keskin fark, insanlığın bugün verdiği her kararın, 2300 yılında dünyamızın nasıl görüneceğini belirlediğini gösteriyor. Bu bilimsel uyarının, özellikle 2085 civarında başlayacak hızlanma dönemi göz önüne alındığında, fosil yakıt emisyonlarını azaltmak için acil ve küresel eylem çağrısını destekleyen en güçlü delillerden biri olması gerekmektedir.
Kaynak: Daily Mail, Nature Dergisi, Sorbonne Üniversitesi, Climate Central Kıyı Risk Tarama Aracı








