Hindistan, bu yıl muson yağmurlarının sebep olduğu tarihi bir felaketle mücadele ediyor. Ülkenin neredeyse yarısı sele teslim olurken, Pencap eyaleti 1988’den bu yana en kötü selleri yaşadı. Hindistan Meteoroloji Dairesi’ne (IMD) göre, bazı bölgelerde sadece 24 saat içinde normalin %1000’inden fazla yağış kaydedildi. Bu aşırı ve beklenmedik yağışlar, dağlık bölgelerde toprak kaymalarına, düzlüklerde ise yıkıcı sellere neden olarak yüzlerce can aldı ve altyapıya büyük zarar verdi.
Bu durum, iklim değişikliğinin küresel hava sistemlerini nasıl değiştirdiğinin somut bir kanıtı olarak öne çıkıyor. Normalde dört ay boyunca dengeli bir şekilde yayılan muson yağmurları artık daha kısa sürede, daha küçük alanlara yoğunlaşarak düşüyor. Peki, bu ölümcül yağışlar neden bu kadar şiddetli hale geldi ve bu durum Türkiye gibi benzer iklim koşullarına sahip bölgeler için ne ifade ediyor?

İklim krizinin “atmosferik tangosu”
Bilim insanları, Hindistan’ı vuran bu aşırı yağışların birden fazla faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıktığını belirtiyor. Temel nedenlerden biri, Hint Okyanusu ve Arap Yarımadası’ndaki sıcak iklimin, havaya çok daha fazla nem yüklemesi. Ancak bu, tek başına yıkımı açıklamaya yetmiyor.
Haftalık Çevre Bültenine Kaydolun
En önemli haberleri anında alın
Reading Üniversitesi Meteoroloji Bölümü’nden araştırma görevlisi Akshay Deoras, bu durumu “muson ile batıdan gelen kargaşa arasında nadir görülen bir ‘atmosferik tango'” olarak tanımlıyor. Akdeniz bölgesinden başlayıp doğuya ilerleyen batılı alçak basınç sistemleri, üst atmosferden soğuk hava kütlelerini taşıyor. Bu soğuk hava, nem yüklü muson sistemiyle karşılaştığında yoğun hava hareketliliği ve aşırı yağışlar meydana geliyor.
TAVSİYE EDİLEN
IMD, uzun süredir devam eden bu aşırı yağışların temelinde, jet akımlarındaki (üst atmosferdeki hızlı hava akımları) değişikliklerin yattığını doğruluyor. Küresel ısınma nedeniyle bu jet akımları giderek daha “dalgalı” bir seyir izliyor ve normalde kuzeye çekilmesi gereken batıdan gelen hava akımlarını alışılmadık bir şekilde güneye yönlendiriyor. Bu durum, muson sistemini adeta kaosa sürüklüyor ve yıkıcı sellere yol açıyor.

Dağların istikrarsızlaşması ve insan etkisi
Muson yağmurlarının şiddeti, Himalayalar gibi dağlık bölgelerde durumu daha da tehlikeli hale getiriyor. Graz Üniversitesi’nden jeolog Jakob Steiner, küresel ısınmanın etkisiyle buzulların ve kar örtüsünün hızla eridiğini ve dağ yamaçlarını bir arada tutan “çimento” görevi gören bu yapıların zayıfladığını belirtiyor. Yüksek kesimlerde artık daha sık görülen yağmur, toprağın daha da gevşemesine ve heyelan riskinin artmasına neden oluyor. Bu heyelanlar nehir yataklarını tıkayarak yapay göller oluşturuyor ve ani buzul gölü patlamalarıyla birleşerek ölümcül sellere yol açabiliyor.
Tüm bu doğal faktörler, insan eliyle yapılan faaliyetlerle daha da karmaşıklaşıyor. İnsan yerleşimleri, nehir yatakları ve taşkın yataklarını işgal ederek sellerin yayılma alanını sınırlıyor. Otoyollar, tüneller ve hidroelektrik santralleri gibi altyapı projeleri de dağların jeolojik yapısını zayıflatıyor. Ayrıca, şehirlerdeki eskiyen kanalizasyon sistemleri ve su yollarını tıkayan plastik atıklar, kentsel selleri artırıyor.

Türkiye için ne ifade ediyor?
Hindistan’da yaşananlar, Türkiye gibi coğrafi açıdan benzerlikler gösteren ve iklim değişikliğinin etkilerini hisseden bir ülke için önemli dersler içeriyor. Özellikle Karadeniz Bölgesi’nde yaşanan ani seller ve heyelanlar, Hindistan’daki “bulut patlaması” ve dağların jeolojik zayıflığıyla paralellik gösteriyor. Türkiye’de de dere yataklarına yapılan yapılaşmalar, ormanlık alanların azalması ve altyapı sorunları, aşırı hava olaylarının yıkıcı etkilerini artırıyor. Hindistan’daki felaket, Türkiye’ye iklim politikalarını gözden geçirmesi, riskli bölgelerde yapılaşmayı durdurması ve altyapı çalışmalarında doğal dengeyi gözetmesi gerektiğine dair acil bir uyarı niteliğindedir.

Yorum
Hindistan’da yaşanan ölümcül muson yağmurları, iklim değişikliğinin artık sadece bir teori olmadığını, küresel hava sistemlerini doğrudan ve yıkıcı bir şekilde etkilediğini gösteriyor. Bu felaket, doğal dengenin bozulması, siyasi ve idari ihmaller ile yanlış planlanmış insan faaliyetlerinin bir araya gelmesinin ne kadar trajik sonuçlar doğurabileceğini ortaya koyuyor. İnsanlık, bu gibi felaketlerden ders almalı ve geleceğin iklim senaryolarına karşı daha hazırlıklı, daha duyarlı ve doğayla uyumlu politikalar geliştirmelidir. Aksi takdirde, bu tür “atmosferik tangoların” küresel bir norm haline gelmesi kaçınılmaz olacaktır.
Kaynak: BBC, Hindistan Meteoroloji Dairesi (IMD), Reading Üniversitesi Meteoroloji Bölümü, Graz Üniversitesi





