Brezilya’nın Amazon kalbi Belém’de düzenlenen COP30 İklim Zirvesi, küresel iklim diplomasisinde taşların yerinden oynadığı ancak henüz yerine oturmadığı tarihi bir anı işaret ediyor. Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşüyle ABD’nin iklim masasından çekilmesi, gözleri doğal olarak dünyanın diğer süper gücü Çin’e çevirmişti. Herkes Pekin’in, Washington’ın bıraktığı liderlik koltuğuna oturarak küresel kurtarıcı rolünü üstlenmesini bekliyordu. Ancak iki haftalık yoğun müzakerelerin ardından ortaya çıkan tablo, bu beklentilerin boşa çıktığını gösteriyor. Peki, yeşil teknolojinin tartışmasız lideri olan Çin, neden diplomatik liderliği üstlenmekten kaçınıyor?

Bu durum dünya için ne ifade ediyor? Küresel ısınmayı 1,5 derece sınırında tutma hedefi, süper güçlerin stratejik satrancına kurban mı gidiyor? Çin’in “uygulamada dev, diplomaside sessiz” stratejisi, gelişmekte olan ülkeler ve Türkiye gibi yükselen ekonomiler için bir fırsat mı yoksa tehdit mi? Belém’den gelen haberler, iklim mücadelesinin artık sadece çevresel değil, tamamen ekonomik ve ticari bir savaşa dönüştüğünü kanıtlıyor.
Belem’de hayal kırıklığı ve stratejik geri çekilme
Zirve öncesinde diplomatik koridorlarda fısıldanan senaryo, Çin’in ABD’nin yokluğunu fırsat bilerek “yumuşak gücünü” (soft power) zirveye taşıyacağı yönündeydi. Ancak Pekin yönetimi, Belém’de bu senaryoyu oynamayı reddetti. Çin, gösterişli ulusal pavyonu ve kalabalık heyetiyle fiziksel olarak “buradayım” dese de, siyasi olarak sorumluluk almaktan kaçındı.
Özellikle ev sahibi Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva’nın büyük umutlar bağladığı 25 milyar dolarlık yağmur ormanlarını koruma fonuna Çin’in yatırım yapmayı reddetmesi, zirvenin en büyük hayal kırıklıklarından biri oldu. Çinli diplomatlar, enerjilerini küresel bir uzlaşma sağlamaktan ziyade, kendi güneş paneli ve elektrikli araç endüstrilerini hedef alan Batılı ticaret engellerini eleştirmeye harcadılar. Bu durum, Pekin’in iklim zirvesini bir “dünya kurtarma operasyonu” olarak değil, bir “ticaret savunma hattı” olarak gördüğünü ortaya koyuyor.
Tavsiye Edilen Haberler

“Gelişmekte olan ülke” kalkanı ve kömür gerçeği
Çin’in liderlikten kaçınmasının temelinde yatan en güçlü argüman, kendini hala “gelişmekte olan ülke” statüsünde konumlandırmasıdır. Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi ve en büyük karbon salımcısı olmasına rağmen Pekin, tarihsel sorumluluğun Sanayi Devrimi’ni erken tamamlayan Batı ülkelerinde (ABD ve AB) olduğunu savunuyor.

Bu strateji, COP30’un final metnine de yansıdı. Fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılması (phase-out) konusundaki bağlayıcı ifadeler, Çin’in de aralarında bulunduğu bloğun direnciyle taslak metinden çıkarıldı. Uzmanlar, Çin’in dünyanın en büyük kömür tüketicisi olmaya devam ettiğini ve enerji güvenliğini riske atacak keskin dönüşlerden kaçındığını belirtiyor. Çin’in 2030’dan önce emisyonları zirveye çıkarma ve 2060’ta net sıfıra ulaşma hedefleri masada olsa da, Belém’deki tavrı, bu hedeflere ulaşırken “dışarıdan dayatılan” bir takvime uymayacağının ilanı oldu.
Hainan toplantısı: ABD olmadan yola devam provası
Çin’in COP30’daki isteksizliği, diplomatik süreçten tamamen koptuğu anlamına gelmiyor. Aksine, zirve öncesinde Çin’in güneyindeki tropikal Hainan adasında düzenlenen “kritik toplantı”, Pekin’in stratejisini anlamak için önemli ipuçları veriyor. Çin’in iklim diplomasisinin mimarı Xie Zhenhua’nın eş başkanlığında toplanan eski ABD elçileri, BM yetkilileri ve gelişmekte olan ülke temsilcileri, ABD desteği olmadan çok taraflı sistemin nasıl ayakta tutulacağını tartıştılar.
Tsinghua Üniversitesi’nden Doç. Dr. Hu Bin’in aktardığına göre, Hainan’daki bu toplantı, Çin’in “ABD sistemi terk etse bile biz buradayız ve kuralları koruyoruz” mesajını vermesini sağladı. Ancak bu mesaj, “daha fazla para vereceğiz” veya “daha hızlı emisyon azaltacağız” şeklinde değil, “sistemi çökertmeyeceğiz” şeklinde bir statüko koruma çabasıydı.
Yeşil teknolojinin fabrikası: Söz değil, donanım
Çin’in liderlik tanımı, Batı’nınkinden oldukça farklı. Batılı ülkeler genellikle iddialı hedefler ve finansman vaatleriyle liderlik etmeye çalışırken, Çin “uygulama” ve “tedarik” üzerinden bir liderlik modeli çiziyor. Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi (CREA) analisti Belinda Schäpe’ye göre Çin, kendini “temiz teknolojinin tedarikçisi” olarak konumluyor.
Veriler bu tezi destekliyor. BYD, CATL ve Longi gibi Çinli devler, COP30’da adeta gövde gösterisi yaptı. Güneş paneli, rüzgar türbini ve batarya teknolojilerindeki (“Yeni Üçlü” olarak adlandırılan) Çin hakimiyeti, küresel yeşil dönüşümün motoru durumunda. CREA analizine göre, Çin’in bu teknolojileri ihraç etmesi, 2024 yılında dünyanın geri kalanının karbon emisyonlarını %1 oranında azalttı. Çinli yetkililer, bu ihracatın küresel bir kamu hizmeti olduğunu savunarak, Batı’nın uyguladığı gümrük vergilerinin aslında iklim mücadelesine zarar verdiğini iddia ediyor.
Türkiye ve orta koridor için stratejik yansımalar
Çin’in bu “teknolojik liderlik ancak diplomatik çekimserlik” stratejisi, Türkiye için kritik önem taşıyor.
- Teknoloji Transferi ve Yatırım: Türkiye, Çinli elektrikli araç devi BYD ile yaptığı yatırım anlaşması gibi hamlelerle, Çin’in teknolojik gücünü kendi sanayisine entegre etmeye çalışıyor. Çin’in Batı pazarlarında (ABD ve AB) gümrük duvarlarıyla karşılaşması, Türkiye’yi Çinli şirketler için bir “üretim ve ihracat üssü” haline getirebilir.
- İklim Finansmanı: Türkiye de tıpkı Çin gibi “gelişmekte olan ülke” statüsünde olduğunu ve tarihsel sorumluluğunun düşük olduğunu savunuyor. Çin’in “finansmanı zengin ülkeler sağlamalı” tezi, Türkiye’nin iklim diplomasisindeki tezleriyle örtüşüyor.
- Orta Koridor: Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında yeşil enerji altyapısını ihraç etme isteği, Türkiye’nin enerji koridoru olma iddiasını güçlendirebilir.
Pragmatizm mi, bencillik mi?
Belém’den yansıyan manzara, Çin’in “Realpolitik” bir iklim stratejisi izlediğini gösteriyor. Pekin, Trump yönetimindeki bir ABD ile girdiği ticaret savaşında, iklim kartını bir pazarlık unsuru olarak masada tutuyor. “Siz benim güneş panellerime vergi koyarsanız, ben de sizin iklim anlaşmanıza liderlik etmem” mesajı, diplomatik bir restleşmenin ötesinde, ekonomik bir savunma mekanizması.
Çin’in “yapabilen yapsın” tavrı, kısa vadede kendi ekonomisini korusa da, uzun vadede 1,5 derece hedefinin kaçırılmasına neden olabilir. Çünkü dünyanın en büyük kirleticisi, aynı zamanda dünyanın en büyük çözüm üreticisi konumunda. Çin’in pavyonunda dağıtılan panda oyuncakları ve el vantilatörleri sempatik görünebilir, ancak gezegenin ihtiyacı olan şey oyuncak değil, kömürden çıkış için somut bir eylem planıdır. Çin, “dünyanın fabrikası” olmaktan “dünyanın kurtarıcısı” olmaya giden yolda, henüz o son adımı atmaya hazır görünmüyor.
Kaynak: Bloomberg

