Brezilya’nın Belém kentinde, Amazon yağmur ormanlarının kalbinde düzenlenen COP30 İklim Zirvesi, diplomatik tarihin en gerilimli ve bıçak sırtı müzakerelerinden birine sahne olarak sona erdi. “İklim savaşı kazanılmadı ama bitmedi de” hissiyatıyla kapanan zirve, gezegenin geleceği için hayati olan kararların jeopolitik satranca nasıl kurban gittiğini, ancak sistemin tamamen çökmediğini gösterdi. BM İklim Şefi Simon Stiell’in “Savaşı kazanmadık ama hala ringdeyiz” sözleri, zirvenin ruh halini özetler nitelikteydi.

Peki, milliyetçiliğin yükseldiği, savaşların sürdüğü ve ABD’nin masayı terk ettiği bir dönemde varılan bu uzlaşma, gerçekten bir başarı mı yoksa kaçınılmaz sonun diplomatik bir ertelemesi mi? Petrol devletlerinin vetosu ve sivil toplumun baskısı arasında şekillenen Belém Anlaşması, 1,5 derece hedefini canlı tutmaya yeter mi? İşte COP30’dan geriye kalanlar, kazananlar, kaybedenler ve Türkiye’yi bekleyen yeni iklim düzeninin 7 maddelik detaylı analizi.
1. Çok taraflılık uçurumun kenarından döndü ama yaralı
190’dan fazla ülke arasındaki müzakereler, modern zamanların en kırılgan diplomatik zemininde yürütüldü. Donald Trump yönetimindeki ABD’nin zirveyi boykot ederek heyet göndermemesi ve iklim krizini bir “hile” olarak nitelendirmesi, Suudi Arabistan liderliğindeki petrol devletlerini (petrostates) cesaretlendirdi. Bu blok, herhangi bir bağlayıcı anlaşmayı engellemek için “çekilme” tehdidi dahil tüm kozlarını oynadı.
Buna rağmen, sistemin tamamen çökmemesi ve 194 ülkenin imza attığı bir metnin ortaya çıkması, parçalanmış bir dünyada “çok taraflılığın” (multilateralism) hala nefes aldığının kanıtı olarak sunuldu. İngiltere Enerji Bakanı Ed Miliband, durumu “Büyük bir siyasi zorluk döneminde, taahhütlerin yeniden tesisi” olarak yorumladı. Ancak uzmanlar, ABD’nin yokluğunun yarattığı boşluğun tam olarak doldurulamadığını ve Paris Anlaşması’nın otoritesinin sarsıldığını belirtiyor.
Tavsiye Edilen Haberler
-
-
Yenilenebilir EnerjiCOP31 ev sahipliği ile Türkiye bir temiz enerji merkezi haline gelebilir -
-
SürdürülebilirlikYanan ormanlar için gökyüzünden paraşütle tohum yağdı

2. Uyum finansmanı üçe katlandı: “Geç gelen adalet” tartışması
Zirvenin kağıt üzerindeki en somut başarılarından biri, zengin ülkelerin yoksul ülkelere sağladığı “Uyum Finansmanı”nın üç katına çıkarılması kararıydı. Ancak detaylar incelendiğinde bu karar, savunmasız ülkeler için bir zaferden çok bir oyalama taktiği gibi duruyor.
Yıllık 120 milyar dolara ulaşması hedeflenen bu fon için belirlenen son tarih, başlangıçta önerilen 2030’dan 2035’e ertelendi. Oysa BM raporlarına göre, gelişmekte olan ülkelerin iklim felaketlerine karşı direnç kazanması için yıllık en az 300 milyar dolar kaynağa ihtiyacı var. Satat Sampada İklim Vakfı’ndan Harjeet Singh, bu durumu “Şu anda su altında veya yangında olan her topluma hakaret” olarak nitelendirdi. Beş yıllık erteleme, milyonlarca insanın sel, kuraklık ve sıcak hava dalgaları karşısında savunmasız kalması anlamına geliyor.
3. Adil geçiş mekanizması: İşçi ve yerli hakları için tarihi adım
Belém’den çıkan belki de en pozitif ve “insani” sonuç, Adil Geçiş Mekanizması (Just Transition Mechanism – JTM) üzerinde uzlaşılması oldu. Yeşil ekonomiye geçiş sürecinde fosil yakıt sektöründe çalışan işçilerin, kadınların ve yerli halkların haklarının korunmasını garanti altına alan bu plan, sivil toplum tarafından memnuniyetle karşılandı.
Uluslararası İklim Eylem Ağı Direktörü Tasneem Essop, bu sonucun gökten zembille inmediğini, iklim krizinin ön saflarında yaşayanların mücadelesiyle kazanıldığını vurguladı. Ancak görüşmelerin başlarında bu mekanizmaya doğrudan fon sağlama çabalarının başarısız olması, “Parası olmayan bir plan ne kadar uygulanabilir?” sorusunu ve hükümetlerin samimiyet testini gündeme getiriyor.

4. Metinden silinen kelime: “Fosil yakıtlar”
Zirvenin en büyük fiyaskosu ve çevrecilerin en sert tepki gösterdiği nokta, nihai karar metninde “fosil yakıtlar” (kömür, petrol, doğalgaz) ifadesinin yer almamasıydı. 90 ülkenin oluşturduğu “Yüksek Hırs Koalisyonu”, fosil yakıtlardan aşamalı çıkış (phase-out) için bastırsa da, Suudi Arabistan ve müttefikleri bu ifadeyi metinden sildirmeyi başardı.
Nihai metin, sadece 2023’teki COP28 Dubai zirvesinde kabul edilen “BAE Konsensüsü”ne (ilk kez fosil yakıtlardan uzaklaşma ifadesinin geçtiği metin) dolaylı bir atıfta bulundu. Cambridge Üniversitesi’nden Dr. Joanna Depledge, bu atfın dolaylı olmasının bir “geri adım” olduğunu belirterek, “Dubai’nin fosil yakıt dili vurgulanmak yerine, kasıtlı olarak sulandırılıp belirsizleştirildi” değerlendirmesini yaptı.
5. Gönüllü “istekliler koalisyonu” ile BM dışı çözüm arayışı
Fosil yakıtlardan çıkış yol haritasının resmi BM karar mekanizmasından (konsensüs şartı yüzünden) engellenmesi üzerine, Brezilya başkanlığı ve Kolombiya öncülüğünde yeni bir strateji geliştirildi. Plan, BM süreci dışında, “Gönüllülük Esası” ile ilerleyecek.
Nisan ayında yapılacak özel bir zirve ile yaklaşık 90 ülke, kendi “çıkış planlarını” duyuracak bir koalisyon oluşturacak. Uluslararası Çevre Hukuku Merkezi’nden Nikki Reisch, bu girişimi “Yaşanabilir bir geleceğe giden yolda ilk durak” olarak tanımlasa da, en büyük kirleticilerin (ABD, Çin, Rusya) bu gönüllü koalisyona katılıp katılmayacağı belirsizliğini koruyor. Bu durum, dünyanın “çok vitesli” bir iklim mücadelesine doğru gittiğini gösteriyor.

6. Amazon’da düzenlenen zirve ormanları kurtaramadı
Zirvenin Amazon ormanlarında düzenlenmesinin sembolik önemi büyüktü, ancak sonuç trajikomik oldu. Brezilya Çevre Bakanı Marina Silva’nın büyük çabalarına rağmen, “ormansızlaşmayı durdurma yol haritası”, fosil yakıt müzakerelerine rehin verildi ve nihai metne giremedi.
İki anlaşmanın birbirine bağlanması (fosil yakıt ve ormanlar), Brezilya diplomasisi için ya korkunç bir hata ya da petrolünü satmaya devam etmek isteyen kanadın bir sabotajı olarak yorumlandı. Norveç Yağmur Ormanları Vakfı’ndan Toerris Jaeger, Amazon’un sesini duyurmak için çırpındığını, tarihin en büyük yerli delegasyonunun katıldığını ancak ülkelerin somut planlar üzerinde anlaşamamasının büyük bir hayal kırıklığı yarattığını belirtti.
7. Teselli ikramiyesi: “Tropikal Orman Sonsuza Kadar” fonu
Ormansızlaşma yol haritasındaki başarısızlığın ardından, Brezilya tarafından BM süreci dışında “Tropikal Orman Sonsuza Kadar Tesisi” (TFFF) adında yeni bir fon başlatıldı. Bu mekanizma, ağaçları kesmeyen ve ormanlarını koruyan ülkelere milyarlarca dolarlık ödeme yapmayı öngörüyor.
Londra Queen Mary Üniversitesi’nden Dr. Fernando Barrio, bu fonun siyasi sinyal açısından önemli olduğunu belirterek, “Bu on yılda ormansızlaşmayı sona erdirmeden 1,5 derece hedefine ulaşmanın bir yolu yok” dedi. Fonun başarısı, tasarımına ve zengin ülkelerin ne kadar katkı sağlayacağına bağlı olacak.
Türkiye ve bölgesel yansımalar
COP30 kararları, Türkiye gibi gelişmekte olan ve iklim krizine karşı hassas ülkeler için stratejik mesajlar içeriyor.
- Adil Geçiş Fırsatı: Türkiye’nin Zonguldak, Soma, Yatağan gibi kömür madenciliğine dayalı ekonomileri için “Adil Geçiş Mekanizması” (3. Madde) kritik önem taşıyor. Bu mekanizma, Türkiye’nin bu bölgelerdeki istihdam dönüşümü için uluslararası fonlara erişimini kolaylaştırabilir.
- Uyum Fonu Gecikmesi: Akdeniz Havzası’nda yer alan Türkiye, kuraklık ve su stresiyle boğuşuyor. Uyum fonlarının 2035’e ertelenmesi (2. Madde), Türkiye’nin tarımsal sulama ve su yönetimi yatırımlarını kendi bütçesinden karşılamak zorunda kalacağını gösteriyor.
- Yeşil Dönüşüm Baskısı: Fosil yakıttan çıkışın “gönüllü” hale gelmesi (5. Madde), Türkiye üzerindeki uluslararası baskıyı kısa vadede azaltsa da, AB ile ticarette (Sınırda Karbon Düzenlemesi) yaşanacak zorlukları ortadan kaldırmıyor. Türkiye, ihracatını korumak için gönüllü de olsa bu dönüşümü yapmak zorunda.
Diplomatik bir “zombi anlaşması”
COP30, “yaşayan ama yürümeyen” bir zombi anlaşması üretti. Çok taraflılık sistemi, petrol devletlerinin vetosu ve süper güçlerin ilgisizliği arasında sıkışıp kalarak işlevsizleşti. Uyum fonlarının artırılması veya adil geçiş mekanizması gibi “pansuman” tedbirler olumlu olsa da, asıl kanayan yara olan “fosil yakıt kullanımı” konusunda neşter vurulamadı.
Dünya, BM çatısı altındaki “oy birliği” (konsensüs) modelinin artık işlemediğini Belém’de acı bir tecrübeyle gördü. Gelecek, “herkesin anlaştığı zayıf metinler” yerine, “istekli ülkelerin oluşturduğu güçlü koalisyonlar” tarafından şekillendirilecek gibi görünüyor. Ancak atmosferin fiziği diplomasiyi beklemiyor; biz masada kelimeleri tartışırken, buzullar erimeye ve ormanlar yanmaya devam ediyor.

