Okyanusların karbon tutma kapasitesi küresel ısınmayı yavaşlatıyor

Okyanuslar, atmosferle kıyaslandığında yaklaşık 50 kat daha fazla karbondioksit (CO₂) depolayarak küresel iklimin düzenlenmesinde kritik bir rol oynuyor. Deniz yaşamı, bu sürecin merkezinde yer alıyor. Organizmalar öldüklerinde veya göç ettiklerinde karbonu okyanus yüzeyinden derin sulara taşıyarak biyolojik karbon döngüsünü destekliyor.

Nature Communications dergisinde yayımlanan yeni bir araştırma, bu biyolojik sürecin iklim üzerindeki etkisinin sanılandan daha karmaşık olduğunu ortaya koyuyor.

Deniz yaşamı olmadan CO₂ seviyesi %50 artıyor

Araştırma, tüm deniz yaşamının ortadan kalktığı varsayımsal bir senaryoda, sanayi öncesi dönemde atmosferik CO₂ seviyesinin %50 artarak 445 ppm’e çıkacağını gösteriyor. Bu da küresel sıcaklıklarda 1,6°C’lik bir artışa yol açıyor.

Çevre Bülteni

Doğanın Hikâyesine Ortak Ol

Her hafta iklim krizi, çevre kirliliği, doğa koruma ve sürdürülebilirlikle ilgili en önemli haberleri al.

×

Ayrı bir çalışmaya göre, biyolojik karbon pompası her yıl yaklaşık 10 milyar ton CO₂‘yi tutarak insan kaynaklı emisyonların dörtte birinden fazlasını dengelemeye yardımcı oluyor. Bu karbon tutma hizmetinin ekonomik değeri ise her yıl yüz milyarlarca doları buluyor.

Biyolojik karbon pompası nasıl işliyor?

Okyanuslar, iki temel mekanizma aracılığıyla karbon depoluyor:

  1. Çözünürlük Pompası: CO₂, deniz suyunda çözünerek derin sulara taşınıyor.
  2. Biyolojik Karbon Pompası: Plankton ve diğer deniz canlıları, CO₂’yi organik maddeye çevirip öldüklerinde veya göç ettiklerinde karbonu derin denize taşıyor.

Yeni bulgular, biyolojik pompanın atmosferik CO₂’yi tutmada sanılandan daha büyük bir paya sahip olduğunu gösteriyor.

Sağlıklı okyanus vs. abiyotik senaryo

Araştırmacılar, gelişmiş Dünya sistem modelleri kullanarak şu iki senaryoyu inceledi:

  • Sağlıklı okyanus: Tüm deniz yaşamının mevcut olduğu varsayım.
  • Abiyotik okyanus: Tüm deniz yaşamının ortadan kalktığı senaryo.

Abiyotik durumda atmosferdeki CO₂ seviyesi 445 ppm’e yükseliyor. Bu değer, insan kaynaklı emisyonların bugünkü etkisinden (425 ppm) bile daha fazla. Bu artış:

  • Küresel sıcaklıkta 1,64°C artışa
  • Deniz yüzeyi sıcaklığında 1,15°C artışa
  • Arktik ve Antarktik deniz buzlarında %25 azalmaya
  • Atlantik Meridyen Devinim Dolaşımında %9 zayıflamaya yol açıyor.

Karasal ekosistemler telafi edici rol oynuyor

Çalışma, deniz yaşamı azaldığında tropikal ormanlar ve çayırlar gibi karasal ekosistemlerin CO₂ artışını fotosentezi artırarak telafi etmeye çalıştığını ortaya koyuyor. Ancak bu telafi sınırlı ve geçici oluyor.

Sanayi öncesi dönemde okyanuslardan kaybolan karbonun yaklaşık yarısı kara tarafından emiliyor.

Geleceğe dair öngörüler

Okyanuslar bugün insan kaynaklı emisyonların %25’ini emerek küresel ısınmayı yavaşlatıyor. Ancak deniz yaşamı olmadan bu kapasite büyük ölçüde azalıyor. Modellemeler, okyanustaki karbon dağılımının biyolojik etkiler olmadan tamamen değiştiğini gösteriyor: Yüzeyde daha fazla karbon birikiyor ve bu da okyanusun CO₂ emme kapasitesini düşürüyor.

Karasal bitki örtüsü de zamanla sınırlı besin maddeleri nedeniyle fotosentetik kapasitesini yitiriyor. Bu durum, daha fazla ısınmaya yol açabilecek zincirleme etkiler yaratıyor:

  • Daha fazla okyanus tabakalaşması
  • Uzun süren buzsuz Arktik yazlar
  • Permafrost alanlarında hızlı çözülmeler

Ekonomik değer: Trilyon dolarlık ekosistem hizmeti

Organik karbonun batmasıyla yılda 2,8 milyar ton karbon 50 yıl boyunca atmosfer dışında tutuluyor. Bu, yaklaşık 10 milyar ton CO₂’ye eşdeğer. Ton başına 90 dolarlık karbon fiyatı baz alındığında:

  • Uluslararası sularda yılda 545 milyar dolar
  • Ulusal sularda yılda 383 milyar dolar
  • 2030 yılına kadar toplamda 2,2 trilyon dolar değerinde karbon depolama sağlanıyor.

Küçük ada devletleri için hayati rol

Ulusal suları, biyolojik karbon pompası emisyonlarının %11’inden sorumlu olan küçük ada devletleri için bu ekosistem hizmeti GSYİH’ye oranla büyük bir değer taşıyor.

En yüksek orana sahip 8 ülke şunlardır:

  • Cook Adaları
  • Kiribati
  • Marshall Adaları
  • Mikronezya
  • Nauru
  • Niue
  • Palau
  • Tuvalu

Bu ülkelerden sadece Cook Adaları yüksek gelirli olarak sınıflandırılıyor.

Koruma için uluslararası işbirliği şart

Okyanus sağlığı, endüstriyel balıkçılık, kirlilik, deniz taşımacılığı ve derin deniz madenciliği gibi tehditler karşısında korunmasız kalıyor. Bu nedenle:

  • Deniz koruma alanları kurulmalı
  • Sürdürülebilir balıkçılık ve ekoturizm teşvik edilmeli
  • Açık Denizler Anlaşması onaylanmalı
  • Çevresel etki değerlendirmeleri sıkılaştırılmalı

Bu adımlar yalnızca okyanusların %30’unu koruma hedefine değil, aynı zamanda Paris Anlaşması’nın iklim hedeflerine ulaşılmasına da katkı sağlayacaktır.

Fotoğraf: Joseph Barrientos

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top