Okyanusun altında “kıyamet” provası: Thwaites Buzulu’nu içten içe yiyen gizli fırtınalar keşfedildi

Bilim dünyasının “Kıyamet Buzulu” olarak adlandırdığı Thwaites, bugüne kadar bildiğimizden çok daha sinsi ve görünmez bir tehdit altında olabilir. Antarktika’nın buzla kaplı derinliklerinde, okyanusun dinamiklerini değiştiren ve “sualtı fırtınaları” olarak nitelendilen devasa girdaplar, gezegenin geleceğini sessizce kemiriyor. Yüzeydeki atmosferik ısınmanın etkilerini hesaplamaya çalışan insanlık, ayaklarının altından kayıp giden zeminin farkına yeni yeni varıyor.

Peki, uydularla göremediğimiz bu su altı kaosu neden küresel bir alarm zili olarak yankılanmalı? Deniz seviyelerinde beklenen yükseliş, mevcut tahminlerimizin çok ötesine geçebilir mi? Ve en önemlisi, binlerce kilometre ötedeki bu erime, İstanbul veya İzmir gibi kıyı şehirleri için ne anlama geliyor? Cevaplar, okyanusun karanlık ve soğuk sularında gizlenen termodinamik bir savaşta yatıyor.

Antarktika’nın savunma hattı çöküyor

Antarktika’nın batısında yer alan Thwaites Buzulu, sıradan bir buz kütlesi değildir; o, Batı Antarktika Buz Örtüsü’nün “emniyet sübabı” olarak kabul edilir. Tek başına Britanya büyüklüğündeki bu devasa yapı, erimesi halinde küresel deniz seviyesini 65 santimetre yükseltme potansiyeline sahiptir. Ancak asıl tehlike, Thwaites’in arkasında tuttuğu diğer buzulların denize kaymasını engelleyen bir tıpa görevi görmesidir. Eğer bu tıpa çekilirse, deniz seviyelerinde metreleri bulan yükselmeler tetiklenebilir.

Çevre Bülteni

Doğanın Hikâyesine Ortak Ol

Her hafta iklim krizi, çevre kirliliği, doğa koruma ve sürdürülebilirlikle ilgili en önemli haberleri al.

×

Kaliforniya Üniversitesi (Irvine) ve Florida Eyalet Üniversitesi’nden araştırmacıların ortaklaşa yürüttüğü son çalışmalar, bu “kıyamet” senaryosunun hızlandırıcısını tespit etti: Sualtı fırtınaları. Bilimsel literatürde “alt-mezoskala girdaplar” olarak adlandırılan bu yapılar, okyanusun derinliklerinde dönen, çapları 10 kilometreye kadar ulaşabilen devasa su hareketleridir. Tıpkı atmosferde sıcak ve soğuk hava kütlelerinin çarpışmasıyla oluşan kasırgalar gibi, okyanusta da farklı yoğunluk ve sıcaklıktaki suların karşılaşması bu girdapları doğurur.

Suyun altındaki görünmez kasırgalar: Mekanizma nasıl çalışıyor?

Bu girdapların çalışma prensibi, okyanus fiziğinin en yıkıcı örneklerinden birini sergiliyor. Antarktika çevresindeki sular, ilginç bir katmanlaşmaya sahiptir: Yüzeyde daha soğuk ve nispeten tatlı (tuzsuz) su bulunurken, derinlerde daha sıcak ve tuzlu bir su kütlesi yer alır. Normal şartlarda bu katmanlar birbirinden ayrı durur ve sıcak suyun buza teması sınırlıdır.

Ancak sualtı fırtınaları bu dengeyi bozar. Bir girdap, Thwaites gibi bir buz sahanlığının (buzulun denize uzanan yüzen kısmı) altına sıkıştığında, merkezkaç kuvvetiyle çalışmaya başlar. Girdap, soğuk yüzey suyunu merkezden dışarı doğru iterken, oluşan boşluğu doldurmak için derinlerdeki sıcak ve tuzlu suyu yukarıya, yani buzun tabanına çeker. Bu durum, buz sahanlığının alttan yukarıya doğru, adeta bir kaynak makinesiyle kesilirmişçesine erimesine neden olur.

Kendi kendini besleyen bir yıkım döngüsü

Kaliforniya Üniversitesi’nden Mattia Poinelli’nin yürüttüğü modelleme çalışması, durumun vahametini ortaya koyuyor. Poinelli, “Bu fırtınalar çok hareketli ve onları durdurmak imkansız. Gidebilecekleri tek yer buzun altı ve orada hapsoluyorlar” diyor. Araştırma, Thwaites ve komşu Pine Adası buzullarında gerçekleşen toplam erimenin beşte birinin, sadece dokuz aylık bir süreçte bu girdaplar tarafından gerçekleştirildiğini gösterdi.

Daha da endişe verici olan ise sürecin bir “geri bildirim döngüsü” (feedback loop) yaratmasıdır. Buz eridikçe suya soğuk ve tatlı su karışır. Bu tatlı su, okyanustaki sıcak ve tuzlu suyla etkileşime girdiğinde, sualtı fırtınasının dönüş hızını ve yoğunluğunu artırır. Yani erime, daha şiddetli fırtınaları; fırtınalar da daha fazla erimeyi tetikler.

Sahadan gelen kanıtlar: Derin su şamandırasının keşfi

Bu teori, sadece bilgisayar modelleriyle sınırlı kalmadı. 2022 yılında Florida Eyalet Üniversitesi’nden Cathrine Hancock ve ekibi, Antarktika’nın Stancomb-Wills buz dilinin altına yerleştirdikleri derin su şamandırasından şaşırtıcı veriler aldı. Şamandıra, devasa bir girdabın içine hapsolmuştu. Toplanan veriler, bu tekil girdabın bile buz dilinin altında her yıl 0,11 metrelik bir erimeye neden olduğunu kanıtladı. Hancock, “Bu veriler, buz sahanlıklarının altında aşağı doğru dönen girdap kavramının ne kadar hayati olduğunu gösteriyor. Bunların çok daha hassas ölçülmesi gerekiyor” uyarısında bulunuyor.

İklim ısındıkça fırtınalar şiddetlenecek

İngiltere Ulusal Oşinografi Merkezi’nden Tiago Dotto, elde edilen sonuçları “şaşırtıcı” olarak nitelendiriyor ve şu kritik soruyu soruyor: “Rüzgar düzenindeki mevcut değişiklikler ve Antarktika çevresindeki deniz buzunu yeterince gözlemleyemediğimiz gerçeği göz önüne alındığında, aslında ne kadar büyük bir yıkımı gözden kaçırıyoruz?”

Küresel ısınma atmosferi ısıttıkça ve Antarktika’dan okyanusa daha fazla tatlı su karıştıkça, bu sualtı fırtınalarının sayısı ve şiddeti artacak. Bu da şu anki deniz seviyesi yükselme projeksiyonlarının (örneğin IPCC raporlarının) çok iyimser kalabileceği anlamına geliyor.

Türkiye ve Akdeniz havzası için stratejik tehdit

Antarktika’daki bu süreçler Türkiye’den binlerce kilometre uzakta gerçekleşse de, sonuçları yerel değildir; küreseldir. Deniz seviyesindeki 65 santimetrelik (ve uzun vadede metreleri bulabilecek) bir yükseliş, üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye için stratejik bir tehdittir.

  1. Kıyı Erozyonu ve Altyapı: İstanbul, İzmir ve Antalya gibi metropollerin kıyı şeridindeki limanlar, turistik tesisler ve yerleşim yerleri, yükselen suların ve buna bağlı artan fırtına kabarmalarının tehdidi altına girecektir.
  2. Tarımsal Tuzlanma: Özellikle Çukurova, Gediz ve Bafra gibi deniz seviyesine yakın verimli delta ovalarında, deniz suyunun yeraltı sularına karışması (tuzlu su girişimi), tarımsal üretimi bitirme noktasına getirebilir.
  3. Jeopolitik Riskler: Deniz seviyesi yükselmesi, kıyı şeridini değiştireceği için, Ege Denizi’ndeki kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge tartışmalarına yeni ve karmaşık boyutlar ekleyebilir.

Bilinmeyen bilinmeyenler ve bilimin kör noktası

Thwaites Buzulu hakkındaki bu yeni keşif, iklim biliminde “bilinmeyen bilinmeyenler” (unknown unknowns) kategorisine giren risklerin ne kadar büyük olduğunu hatırlatıyor. Yıllarca sadece atmosfer sıcaklığına ve yüzey erimesine odaklanan modeller, okyanusun derinliklerindeki bu mekanik ve termodinamik süreci gözden kaçırdı.

Beşte birlik bir erime payı, hafife alınamayacak kadar büyük bir orandır. Bu çalışma, iklim değişikliğiyle mücadelenin sadece karbon emisyonlarını azaltmakla sınırlı olmadığını, aynı zamanda okyanus bilimlerine (oşinografi) çok daha fazla yatırım yapılması gerektiğini gösteriyor. “Kıyamet Buzulu”nun altındaki bu fırtınalar, insanlığa zamanın daraldığını fısıldamıyor; adeta haykırıyor. Eğer Thwaites çökerse, dünya haritasını yeniden çizmek zorunda kalacağız ve bu çizim, bugün bildiğimizden çok daha farklı olacak.

Kaynak: New Scientist, Nature Geoscience

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top