Mezopotamya’nın bereketli toprakları ve Pers medeniyetinin kalbi, modern tarihin en acımasız çevre felaketlerinden biriyle karşı karşıya. İran, Irak ve Suriye’yi içine alan geniş bir coğrafyada, son 5 yıldır aralıksız devam eden ve “benzeri görülmemiş” olarak nitelendirilen kuraklık, sadece tarlaları değil, medeniyetlerin geleceğini de kurutuyor. Uluslararası bilim insanlarından oluşan World Weather Attribution (WWA) konsorsiyumu, yayınladığı çarpıcı raporda, bu felaketin “doğal bir döngü” olmadığını, aksine insan parmak izi taşıyan bir “iklim suçu” olduğunu bilimsel kanıtlarla ortaya koydu.
Peki, 10 milyon nüfuslu bir başkentin “tahliye edilmesi” ihtimali nasıl masaya gelebildi? Bir zamanlar “Bereketli Hilal” olarak bilinen bu topraklar, nasıl oldu da yaşanmaz bir toz çanağına dönüştü? Bilim insanlarının “iklim değişikliği olmasaydı bu yaşanmazdı” şeklindeki kesin yargısı, bölge halkı ve sınır komşusu Türkiye için ne anlama geliyor? Su savaşları teorisi, artık bir komplo teorisi olmaktan çıkıp fiziksel bir gerçekliğe mi dönüşüyor?

Bereketli Hilal’den kuraklık çölüne: 5 yıllık kabus
Uluslararası bilim insanlarının oluşturduğu World Weather Attribution (WWA) grubu tarafından hazırlanan yeni analiz, Orta Doğu’daki su krizinin anatomisini gözler önüne serdi. Araştırmaya göre, Temmuz 2020’den Haziran 2023’e kadar olan dönemde (ve etkileri günümüze uzanan süreçte), İran, Irak ve Suriye havzalarında yaşanan şiddetli kuraklık, tarihsel kayıtlardaki en kötü dönem olarak tescillendi.

WWA’nın kullandığı gelişmiş iklim modellemeleri, şüpheye yer bırakmayacak bir gerçeği ispatladı: İnsan faaliyetlerinden kaynaklanan (fosil yakıt kullanımı, ormansızlaşma vb.) iklim değişikliği olmasaydı, bu şiddette ve bu uzunlukta bir kuraklığın yaşanma ihtimali neredeyse imkansızdı. Bilim insanları, küresel ısınma faktörü çıkarıldığında, bölgenin normal yağış rejimine sahip olabileceğini, ancak mevcut 1.2°C’lik küresel ısınmanın, kuraklığı tetikleyen hava koşullarını 25 kat daha olası hale getirdiğini belirledi.
Tavsiye Edilen Haberler
-
-
İklim DeğişikliğiÇin, ABD’nin bıraktığı iklim liderliği boşluğunu neden doldurmuyor? -
-
Sıcaklık artışı yağıştan daha yıkıcı
Raporun en çarpıcı teknik detayı, kuraklığın nedeninin sadece “yağış azlığı” olmamasıdır. Asıl tetikleyici faktör, aşırı yüksek sıcaklıklardır. Artan sıcaklıklar, topraktaki ve bitkilerdeki suyun çok daha hızlı buharlaşmasına (evapotranspirasyon) neden oluyor. Yani gökyüzünden yağmur düşse bile, kavurucu sıcaklar bu suyu toprak emmeden buharlaştırıyor.
Londra Imperial College Çevre Politikaları Merkezi’nden Araştırma Görevlisi Mariam Zachariah, bu durumu “çifte darbe” olarak nitelendiriyor. Zachariah, “Bir yıllık kuraklık tek başına bu kadar büyük bir krize yol açmazdı. Ancak iklim değişikliği, kurak dönemlerin daha sık, daha uzun ve daha şiddetli geçmesine neden oluyor. İran’da kuraklık üstüne kuraklık yaşanıyor ve toprağın toparlanması için hiç zaman kalmıyor” değerlendirmesinde bulundu.
İran’da varoluşsal tehdit: Tahran boşaltılabilir mi?

Bölgede krizin en derin hissedildiği ülke İran. Rapora göre, ülkedeki su krizi artık bir “yönetim sorunu” olmaktan çıkıp bir “ulusal güvenlik ve beka sorunu”na dönüşmüş durumda. Yeraltı su kaynaklarının aşırı kullanımı nedeniyle ülkede devasa obruklar oluşurken, tarımsal üretim çökme noktasına geldi. Ekonomik gelirleri hasada bağlı olan milyonlarca çiftçi, şehirlere göç etmek zorunda kalıyor.
Ancak en korkutucu senaryo başkent Tahran için çiziliyor. Su kaynaklarının tükenme noktasına gelmesi ve barajların kuruması nedeniyle, 10 milyon kişinin yaşadığı bu metropolün, su krizinin sürmesi halinde kısmen veya tamamen “tahliye edilme riski” bulunduğu, yerel yetkililer ve uluslararası gözlemciler tarafından dillendirilen bir olasılık haline geldi. Urmiye Gölü’nün tamamen kuruması ve tuz fırtınalarının başlaması, bu felaket senaryosunun fragmanı niteliğinde.
Irak ve Suriye: Gıda güvenliği çöküyor
Irak ve Suriye’de ise durum, savaşın yaralarıyla birleşince daha da dramatik bir hal alıyor. Dicle ve Fırat nehirlerinin debisindeki tarihi düşüşler, bu ülkelerdeki buğday üretimini vurdu. Bir zamanlar kendine yeten bu ülkeler, şimdi gıda ithalatına bağımlı hale geldi.
Londra Imperial College’dan İklim Bilimi Profesörü Friederike Otto, fosil yakıtlardan çıkış sağlanmadığı sürece bu tablonun kalıcı olacağı uyarısında bulunuyor: “İklim değişikliği kontrol altına alınamadığı her yıl, daha fazla yaşam ve geçim kaynağı kaybı demektir. Su kıtlıkları yoğunlaşacak ve dünya çapında daha fazla insan evlerini bırakıp göç etmek zorunda kalacak.”
Türkiye ve bölge için stratejik tehdit
Bu bilimsel rapor, Türkiye için sadece bir “dış haber” değil, doğrudan bir “iç mesele” niteliğindedir.
- Su Paylaşımı Gerilimi: Kuraklığın vurduğu Irak ve Suriye, su kaynağı olarak Dicle ve Fırat’ın kaynağı olan Türkiye’ye bakıyor. Aşağı havza ülkelerindeki su stresi, Türkiye üzerindeki “daha fazla su bırakma” baskısını artıracak ve bu durum bölgesel hidro-politik gerilimleri tırmandırabilecektir.
- İklim Göçü: Profesör Otto’nun bahsettiği “insanların evlerini bırakması” durumu, Türkiye için yeni bir göç dalgası riski demektir. İran, Irak ve Suriye’de su bulamayan kitlelerin ilk rotası, su kaynaklarının nispeten daha iyi durumda olduğu Anadolu coğrafyası olacaktır.
- Meteorolojik Bütünlük: Sınırlar siyasi olsa da iklim sınırsızdır. İran ve Suriye’yi vuran bu yüksek basınç ve sıcaklık dalgaları, Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerini de etkisi altına alıyor. GAP bölgesindeki buharlaşma oranlarının artması ve yeraltı sularının çekilmesi, Türkiye’nin gıda güvenliği için de aynı alarm zillerinin çaldığını gösteriyor.
Doğa ile pazarlık bitti
WWA’nın raporu, “iklim değişikliği geleceğin sorunudur” algısını yerle bir ediyor. İran’da konuşulan “başkentin tahliyesi” senaryosu, bilim kurgu filmlerini aratmayacak bir distopyanın, 2025 dünyasında gerçeğe dönüşme ihtimalidir. İklim değişikliğinin parmak izinin bu kadar net tespit edilmesi, sorumluluğu “kader”den alıp “faillere” (emisyon üretenlere) yüklüyor.
Orta Doğu’da su, artık petrolden daha değerli ve daha yanıcı bir maddedir. Eğer küresel ısınma 1.5 veya 2 derece sınırlarını aşarsa, bugün “benzeri görülmemiş” dediğimiz bu 5 yıllık kuraklıklar, bölgenin “yeni normali” olacaktır. Bu durum, Türkiye’nin su kaynaklarını bir “ulusal güvenlik meselesi” olarak ele almasını ve sınır aşan sular politikasını, değişen iklim şartlarına göre, hem insani hem de stratejik bir dengede yeniden kurgulamasını zorunlu kılıyor.
Kaynak: BBC, World Weather Attribution

