Pekin’den COP30’da “tek kutuplu liderlik” resti: ABD sahada yoksa Çin tek başına yükü sırtlamayacak

Brezilya’nın Belém kentinde düzenlenen COP30 İklim Zirvesi, sadece çevresel bir müzakereye değil, küresel güç dengelerinin yeniden tanımlandığı bir satranç tahtasına dönüştü. Zirveye damgasını vuran gelişme ise dünyanın en büyük emisyon üreticisi ve aynı zamanda en büyük yeşil teknoloji tedarikçisi olan Çin’den gelen net mesaj oldu. Pekin yönetimi, temiz enerjiye olan bağlılığını teyit etmekle birlikte, ABD’nin masada olmadığı bir senaryoda iklim mücadelesinin “tek kişilik bir şova” dönüşmeyeceğini ve Çin’in tek başına liderlik rolüne soyunmayacağını açıkça beyan etti.

Peki, Çin’in bu “stratejik geri çekilme” veya “ortak sorumluluk” çağrısı dünya için ne anlama geliyor? İklim krizinin çözümü, süper güçlerin siyasi bilek güreşine kurban mı gidiyor? ABD’de Trump yönetiminin olası bir “iklim inkarı” politikasına dönmesi durumunda, Avrupa ve Çin arasındaki gerilim gezegeni nasıl bir felakete sürükleyebilir? Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, devlerin tepiştiği bu arenada arada ezilme riskiyle mi karşı karşıya?

Stratejik tereddüt: “Birlikte yürürüz ama tek başımıza koşmayız”

Guardian’a konuşan Çin’in kıdemli iklim danışmanı ve İklim Değişikliği Uzman Paneli Başkan Yardımcısı Wang Yi’nin açıklamaları, Pekin’in stratejisini net bir şekilde özetliyor. Wang, “Çin’in tek başına bir liderlik rolü oynamak isteyeceğini sanmıyorum. Tek başımıza liderlik etmek istemiyoruz; kapsamlı bir liderliğe ihtiyacımız var” diyerek topu diğer büyük oyunculara attı.

Çevre Bülteni

Doğanın Hikâyesine Ortak Ol

Her hafta iklim krizi, çevre kirliliği, doğa koruma ve sürdürülebilirlikle ilgili en önemli haberleri al.

×

Bu açıklama, diplomatik dilde şu anlama geliyor: Çin, ekonomik büyümesini riske atarak ve sanayisini dönüştürerek “dünyayı kurtaran tek kahraman” olma niyetinde değil. Wang, iki olası yolun bulunduğunu belirtiyor: Ya daha net hedeflerle kolektif bir ilerleme sağlanacak ya da küresel bir geri gidiş yaşanacak. Çin’in tercihi, ABD ve AB ile iş birliği içinde bir “yeşil geçiş”ten yana; ancak bu iş birliği mekanizması, Trump’ın gölgesi ve AB’nin ticari bariyerleri altında çatırdıyor.

Sanayi devi Çin’in iç çelişkileri ve Xi’nin kararlılığı

Çin, kömür, petrol ve doğalgaz tüketimiyle dünyanın “karbon bacası” konumunda olmasına rağmen, madalyonun diğer yüzünde bambaşka bir tablo var. Ülke, rüzgar türbinleri, güneş panelleri ve elektrikli araç (EV) üretiminde tartışmasız dünya lideri. Wang Yi, Devlet Başkanı Xi Jinping’in, içerideki bazı ağır sanayi lobilerinin direnişine rağmen enerji dönüşümüne sadık olduğunu vurguluyor.

“Çin’de bile çok fazla endüstriyel çatışma var” itirafında bulunan Wang, merkezi hükümetin önümüzdeki beş yıl içinde yeni enerji sistemini hızlandırma konusunda net bir talimat verdiğini belirtiyor. Veriler de bu dönüşümü destekler nitelikte: Ülkenin emisyonları son 18 aydır ya sabit seyrediyor ya da düşüş eğiliminde. Ancak artan enerji talebi (elektrik tüketiminin 7.000 kWh’den 12.000 kWh’ye çıkması bekleniyor) bu dengenin korunmasını zorlaştırıyor.

Ticaret savaşlarının iklime maliyeti

Wang’ın açıklamalarındaki en dikkat çekici noktalardan biri de, Batı’nın uyguladığı gümrük tarifelerine yönelik eleştirilerdi. Çinli yetkili, AB ve ABD’nin bir yandan Çin’den emisyon azaltmasını isterken, diğer yandan Çin menşeli yeşil teknolojilere (elektrikli araçlar, güneş panelleri) “güvenlik” ve “rekabet” gerekçesiyle ek vergiler koymasını “çifte standart” olarak nitelendirdi.

Trump’ın ikinci döneminin, ilk döneminden çok daha agresif bir iklim karşıtı duruş sergileyeceği öngörüsü, Çin’in temkinli yaklaşımının temelini oluşturuyor. Pekin, Washington’ın Paris Anlaşması’ndan çekildiği ve fosil yakıtlara tam gaz yüklendiği bir senaryoda, kendi sanayisine “frene bas” demenin ekonomik intihar olacağından endişe ediyor.

AB ve Çin arasındaki “zenginlik” polemiği

Müzakerelerin kilitlendiği bir diğer nokta ise “kimin faturayı ödeyeceği” tartışması. AB İklim Komiseri Wopke Hoekstra, Çin’in artık “gelişmekte olan ülke” statüsünün arkasına saklanamayacak kadar zenginleştiğini ve küresel emisyonların %30’undan sorumlu bir ülke olarak daha fazla finansal yükümlülük alması gerektiğini savunuyor.

Wang ise buna karşılık, gelişmiş ülkelerin (Küresel Kuzey) yoksul ülkelere vaat ettiği 1,3 trilyon dolarlık finansman hedefini tutturması gerektiğini hatırlatıyor. Çin, kendi “beş yıllık planı” çerçevesinde Küresel Güney’e daha fazla mali katkı yapmayı planlasa da, bunun Batı’nın dayattığı bir zorunluluk değil, kendi inisiyatifiyle olmasını istiyor.

“Tek tip reçete”ye hayır

Brezilya’nın ev sahipliğinde masaya gelen “fosil yakıtlardan çıkış yol haritası” taslağı, Çin tarafından şüpheyle karşılanıyor. Wang, “Farklı koşullara sahip ülkeler için ortak, tek bir yol haritası olamaz” diyerek, her ülkenin kendi geçiş sürecini belirlemesi gerektiğini savunuyor. Bu duruş, Suudi Arabistan ve Rusya gibi fosil yakıt devlerinin de elini güçlendiren bir yaklaşım olarak değerlendiriliyor.

Türkiye ve bölge için stratejik yansımalar

Bu küresel restleşme, Türkiye için hem riskler hem de fırsatlar barındırıyor:

  1. Teknoloji Transferi ve Ticaret: Çin, Batı pazarlarında engellerle karşılaştıkça, yeşil teknolojisini ihraç etmek için Türkiye gibi “orta koridor” ülkelerine daha fazla odaklanabilir. Bu durum, Türkiye’nin güneş enerjisi ve elektrikli araç altyapısını daha uygun maliyetle kurmasını sağlayabilir. Ancak yerli üretim (örneğin Togg veya yerli güneş paneli üreticileri) ucuz Çin mallarının baskısı altında kalabilir.
  2. Finansman Kaynakları: Çin’in “Küresel Güney”e yönelik finansmanını artırma sinyali, Türkiye’nin yeşil dönüşüm projeleri için Batı dışı alternatif fon kaynaklarına erişimini kolaylaştırabilir.
  3. Bölgesel Enerji Politikaları: Çin’in “tek tip reçeteye hayır” duruşu, Türkiye gibi enerji arz güvenliğini henüz tam olarak yenilenebilir kaynaklara dayandıramamış ülkeler için, geçiş sürecinde fosil yakıtları (örneğin doğal gazı) “geçiş yakıtı” olarak kullanma konusunda diplomatik bir alan açmaktadır.

İklim diplomasisinde “tavuk oyunu”

Belém’den gelen haberler, iklim krizinin çözümünün teknik bir sorundan ziyade, devasa bir güven bunalımına dönüştüğünü gösteriyor. Çin ve Batı bloğu, uçuruma doğru son sürat giden iki araç gibi birbirlerinin “direksiyonu kırmasını” bekliyor (Game Theory’deki Chicken Game).

Çin haklı olarak, “Tarihsel emisyonların sorumlusu Batı iken, neden faturayı tek başıma ben ödeyeyim?” diye soruyor. Batı ise haklı olarak, “Bugünün en büyük kirleticisi sensin, sen durmazsan gemi batacak” diyor. Ancak gezegenin atmosferi, bu diplomatik “haklılık” tartışmasını kaldıracak durumda değil. ABD’nin siyasi belirsizliği ve AB’nin ekonomik durgunluğu denkleme eklendiğinde, Çin’in “tek başına liderlik yapmama” kararı rasyonel olsa da, gezegen için yıkıcı bir sonuç doğurabilir. Wang Yi’nin “İvme zamanlamadan önemlidir” sözü, diplomatik bir oyalama taktiği mi yoksa gerçekçi bir yaklaşım mı, bunu önümüzdeki birkaç kritik yıl gösterecek.

Kaynak: Guardian

Bültenimize abone olun

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top
×