Güney Pasifik’in alçak mercan adalarından oluşan ve yükselen deniz seviyeleri nedeniyle sular altında kalma tehlikesiyle karşı karşıya olan Tuvalu’dan ayrılan ilk iklim göçmenleri, Avustralya’ya ulaştı. Bu tarihi göç, iki ülke arasında iki yıl önce varılan ve Tuvalu vatandaşlarına Avustralya’da yaşama, eğitim alma ve çalışma imkanı tanıyan bir iklim anlaşması kapsamında gerçekleşti. Tuvalu’nun 11.000 kişilik nüfusunun üçte birinden fazlası bu özel iklim vizesine başvururken, küçük ada ülkesinde beyin göçünü önlemek amacıyla yıllık vize alımı 280 ile sınırlandırıldı.
Bu gelişme, Pasifik’teki bir ülkenin varoluşsal krizi kabul ederek, vatandaşları için organize bir “onurlu hareketlilik” planını hayata geçirmesi açısından uluslararası bir emsal teşkil etti. Bu gelişme neden önemliydi? Bu, iklim değişikliği nedeniyle zorunlu göçün artık teorik bir risk olmaktan çıkıp, somut bir gerçekliğe dönüştüğünü gösteren dünyanın ilk resmi iklim göçü anlaşmasıydı. Peki bu dünya için ne ifade ediyordu? Küresel ısınmanın en savunmasız kurbanlarından biri olan Tuvalu’nun bu adımı, gelecekteki kitlesel iklim göçleri için bir model oluşturma potansiyeli taşıyor ve zengin ülkelerin iklim değişikliğinden etkilenenlere karşı sorumluluğunu hukuki ve siyasi bir zemine taşıyordu. Türkiye için ne anlama geliyordu? Türkiye’nin, komşu bölgelerde ve kendi kıyılarında artan iklim kaynaklı göç hareketliliğini yönetme ve uluslararası platformlarda iklim mülteciliği konusundaki diplomatik angajmanlarını artırma gerekliliğini hatırlatan bir gelişmeydi.

Batmakta olan ada vatanından Avustralya’ya uzanan köprü
Tuvalu, Avustralya ve Hawaii arasında Pasifik Okyanusu’na yayılmış, alçak mercan adalardan oluşan bir gruptur ve yükselen deniz seviyeleri nedeniyle iklim değişikliğinden en çok etkilenme riski taşıyan ülkelerden biri olarak kabul ediliyordu. Tuvalu’nun ana mercan adası Funafuti’de, arazi genişliği birçok yerde yoldan bile azdı ve yer darlığı nedeniyle çocuklar havaalanı pistinde futbol oynuyordu.
NASA bilim insanlarının tahminlerine göre, 2050 yılına kadar günlük gelgitler, Tuvalu sakinlerinin %60’ına ev sahipliği yapan Funafuti atolünün yarısını sular altında bırakacak. En kötü senaryoda ise ülkenin ana atolünün %90’ının sular altında kalması bekleniyordu.
Tavsiye Edilen Haberler
-
-
-
-
Köşe YazarlarıNeden karbon depolama iklim krizini çözemez?
Göçmenlerin ilk grubu arasında Tuvalu’nun ilk kadın forklift sürücüsü Kitai Haulapi, bir diş hekimi olan Masina Matolu ve manevi rehberliğe odaklanan stajyer papaz Manipua Puafolau gibi önemli isimler yer aldı.
- Manevi Rehberlik: Tuvalu’daki en önde gelen kilisede stajyer papaz olan Puafolau, manevi yaşamlarını sürdürme ve evlerinden binlerce kilometre uzakta manevi rehberlik arayışında olduklarını belirtti. O, Güney Avustralya’daki Naracoorte’ye yerleşmeyi planlıyordu; burada Pasifik Adaları’ndan yüzlerce kişi mevsimlik tarım ve et işleme işlerinde çalışıyordu.
- Ekonomik Katkı: İlk kadın forklift sürücüsü Haulapi, Melbourne’e taşınacak ve ailesine para göndererek Tuvalu’ya katkıda bulunmaya devam etmeyi umduğunu söyledi.
Tuvalu Başbakanı Feleti Teo, vatandaşların göç etmesiyle birlikte sınır ötesi güçlü bağların ve kültürel ilişkilerin korunmasının önemini vurgulayarak, geçen ay Melbourne’deki Tuvalu topluluğunu ziyaret etti.

İklim vizeleri: ‘Onurlu hareketlilik’ imkanı
Avustralya Dışişleri Bakanı Penny Wong, iklim göçmenlerinin Avustralya toplumuna katkıda bulunacağını söyledi. Wong, bu vizenin “iklim etkileri kötüleştikçe Tuvalululara Avustralya’da yaşama, eğitim alma ve çalışma fırsatı sunarak onurlu bir hareketlilik sağladığını” belirtti.
Avustralya hükümeti, Tuvalu ailelerinin doğu kıyısındaki Melbourne şehrinde, Güney Avustralya’daki Adelaide’de ve kuzeydeki Queensland eyaletinde yerleşmelerine yardımcı olmak için destek hizmetleri kuruyordu.
Vize anlaşması, Tuvalu’nun gelecekteki su altında kalma senaryosuna karşı bir “can simidi” görevi görürken, aynı zamanda Tuvalu kültürel kimliğinin ve siyasi varlığının sürdürülmesi çabalarını destekliyordu.
Sular altında kalan Ege adaları ve Karadeniz kıyıları riski
Tuvalu’nun sular altında kalma riski ve Avustralya ile yaptığı bu tarihi göç anlaşması, Türkiye için hem bölgesel göç yönetimi hem de uluslararası iklim politikaları açısından önemli dersler içeriyordu. Türkiye, hali hazırda komşu coğrafyalardan gelen büyük göçmen akınlarını yönetiyordu ve iklim değişikliğinin kuraklık, sel ve tarımsal verimsizlik yoluyla komşu ülkelerdeki göç baskısını daha da artırması bekleniyordu.
Dahası, Tuvalu’daki risk, Türkiye’nin kendi kıyı şeritleri için de bir uyarı niteliği taşıyordu. İstanbul, İzmir gibi büyük kıyı şehirlerinin alçak rakımlı bölgeleri, Karadeniz kıyılarındaki yerleşimler ve hatta Ege’deki bazı küçük adalar, deniz seviyesindeki yükselme ve fırtına kabarmaları (storm surge) nedeniyle benzer risklerle karşı karşıya kalabilirdi. Türkiye’nin, bu tür risklere karşı uyarlanabilir ve dirençli kıyı planlaması yapması ve uluslararası alanda iklim değişikliğinin neden olduğu göç hareketliliğinin tanınması ve yönetilmesi konularında aktif rol alması gerekiyordu. Tuvalu ve Avustralya modeli, iklim risklerinin yaratacağı göç krizine organize, onurlu ve kültürü koruyarak yaklaşmanın bir yolunu gösteriyordu.
Geleceğin göç krizi için bir model
Tuvalu’dan Avustralya’ya ulaşan ilk iklim göçmenleri, insan kaynaklı iklim değişikliğinin en trajik sonuçlarından birini somutlaştırdı: Bir ulusun, kendi topraklarının erimesi nedeniyle planlı bir şekilde yer değiştirmesi. Bu göç, sadece bir yer değiştirme olayı değil, aynı zamanda Avustralya’nın bir Pasifik ülkesiyle iklim adaleti adına üstlendiği benzersiz bir sorumluluktu.
Bu anlaşma, iklim mülteciliği kavramının hukuki ve siyasi olarak tanınması yolunda atılmış devasa bir adımdı. Avustralya Dışişleri Bakanı Penny Wong’un vurguladığı gibi, bu “onurlu hareketlilik” imkanı, diğer gelişmiş ulusların, Pasifik ve diğer düşük rakımlı bölgelerdeki savunmasız topluluklara karşı benzer yükümlülükler üstlenmesi gerektiği yönünde güçlü bir mesaj gönderiyordu. Tuvalu halkının Avustralya’da ekonomik ve manevi bağlarını koruma çabası, kültürel kimliğin ve ulusal varlığın, fiziksel topraklar yok olsa bile devam edebileceği umudunu taşıyordu. Bu tarihi göç, gelecekteki küresel iklim krizlerinin ve kitlesel yer değiştirmelerin nasıl yönetileceğine dair kritik bir modelin başlangıcını işaret ediyordu.
Kaynak: Avustralya Dışişleri Bakanlığı, Tuvalu Hükümeti Yetkilileri, NASA Bilim İnsanları.





