Yeni bir araştırmaya göre, sel, orman yangınları ve kasırgalar gibi aşırı iklim olaylarının artan sayısı, iklim değişikliğinin oluşturduğu tehditler konusunda farkındalığı artırmıyor. Tam tersine, insanlar normal kabul ettikleri şeylere dair algılarını değiştiriyor. Bu duruma, kademeli değişimin fark edilmesini zorlaştıran “kaynayan kurbağa etkisi” adı veriliyor.
Pensilvanya’daki Carnegie Mellon Üniversitesi’nden araştırmacılar, iklim değişikliğinin ikili terimlerle sunularak daha belirgin hale getirilip getirilemeyeceğini merak etti. Kışın donan Carnegie Gölü’nde buz pateni yapmayı anlatan yerel gazete arşivleri, basit bir deneye ilham verdi.
Deney ve bulgular
Deneyde, bazı deneklere kurgusal bir kasabanın kış koşullarının sıcaklık grafikleri gösterildi. Diğer deneklere ise kurgusal bir gölün her yıl donup donmadığını gösteren bir grafik sunuldu. Nature dergisinde yayınlanan sonuçlar, ikinci grafiği sürekli olarak görenlerin iklim değişikliğini daha gerçek ve yakın bir ihtimal olarak algıladıklarını ortaya koydu.
Araştırmacılar, bunun nedenini ikili verilerin, “öncesi” ve “sonrası” hakkında daha net bir izlenim vermesiyle açıklıyor. Kaybolan buz, temel veriler aynı olsa bile, sıcaklık izinden daha canlı ve etkileyicidir. Çalışmanın ortak yazarlarından Rachit Dubey, “Onlara kelimenin tam anlamıyla aynı eğilimi gösteriyoruz, sadece farklı formatlarda,” diyor.
Tavsiye Edilen Haberler
-
-
-
-
Köşe YazarlarıNeden karbon depolama iklim krizini çözemez?
Gelecekteki iletişim stratejileri
Bu sonuçlar, iklim değişikliğinin etkilerinin basit ikili, siyah-beyaz örneklerinin bulunmasıyla gelecekte daha etkili iletişim yollarının geliştirilmesine yardımcı olabilir. Yani, karmaşık sıcaklık grafikleri yerine, insanların somut ve gözle görülür değişiklikleri (örneğin, bir gölün artık donmaması gibi) vurgulayan yaklaşımlar, iklim krizinin ciddiyetini daha iyi kavratabilir.
Bu araştırma, iklim değişikliği iletişimi stratejilerinin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini ve insanların bu tehdidi daha iyi anlamaları için daha somut ve kişisel deneyimlere dayalı yaklaşımlara ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor.
Fotoğraf: pikisuperstar





