Türkiye’nin “tahıl ambarı” olarak bilinen Konya Havzası, bugünlerde bereketiyle değil, altı boşalan topraklarıyla dünya gündeminde. Yıllardır süregelen kuraklık ve kontrolsüz yer altı suyu kullanımı, Karapınar ilçesini adeta bir “peynir dilimine” çevirdi. Dev obruklar, mısır tarlalarının ve buğday başaklarının arasından aniden belirerek hem çiftçinin emeğini hem de bölgenin geleceğini yutmaya devam ediyor. Bu sadece bir jeolojik olay mı, yoksa doğanın insanoğluna verdiği son ihtar mı?
Bu gelişme neden önemli? Konya, Türkiye’nin gıda arz güvenliğinin merkez üssüdür. Buradaki toprak kaybı, sofralarımıza gelen ekmekten şekere kadar her ürünün maliyetini ve sürdürülebilirliğini etkiliyor. Türkiye için ne anlama geliyor? 2025 yılının rekor sıcaklıklarıyla birleşen bu yer altı suyu krizi, iç göçten tarımsal çöküşe kadar geniş bir yelpazede stratejik bir risk teşkil ediyor. Toprak altımızdan kayarken, üzerinde nasıl tutunacağız?

İklim krizi ve kuruyan hafıza: Konya Havzası’nda neler oluyor?
Konya’nın Karapınar ilçesi, Türkiye’nin en az yağış alan bölgelerinden biri olmasına rağmen yoğun tarımsal faaliyetlerin odağında. Ancak son yıllarda bu bölge, devasa kraterleri andıran obruklarla anılıyor. Konya Teknik Üniversitesi Obruk Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin verilerine göre, bölgedeki obruk sayısı hızla ivme kazanarak 700 sınırına dayandı. Uzmanlar, bu artışın rastlantısal olmadığını, 2000’li yıllardan itibaren derinleşen küresel iklim krizinin doğrudan bir sonucu olduğunu vurguluyor.

Rakamlarla felaket: 0.5 metreden 5 metreye korkutan düşüş
Jeoloji Profesörü Fetullah Arık’ın paylaştığı veriler, krizin boyutunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. 2000’li yılların başında yer altı su seviyesindeki yıllık düşüş ortalama 0.5 metre civarındayken, günümüzde bu rakam korkutucu bir şekilde 4 ila 5 metreye çıkmış durumda.
Tavsiye Edilen Haberler
-
SürdürülebilirlikOkyanuslar için kritik eşik: 2026’da neler değişecek? -
-
-
Uzmanlar şu noktaya dikkat çekiyor: “Toprağın altındaki su çekildikçe, üstteki devasa kütleyi taşıyacak bir direnç kalmıyor. Kireçtaşı tabakalarının erimesiyle oluşan boşluklar, yer çekimine yenik düşerek aniden çöküyor. Bu, yer altındaki ‘gizli bir deprem’ gibidir ve ne zaman vuracağı asla bilinemez.”
Kaçak kuyular ve “görünmez” tehdit


Yağışların azalması ve 2025’in kavurucu sıcakları, çiftçiyi daha fazla suya ihtiyaç duymaya zorluyor. Ancak bu ihtiyaç, yanlış yöntemlerle karşılanmaya çalışılıyor. Havzadaki su talebi o kadar yüksek ki, mevcut 40.000 ruhsatlı kuyuya karşılık, yaklaşık 120.000 ruhsatsız (kaçak) kuyu olduğu tahmin ediliyor. Bu kontrolsüz çekim, yer altı su rezervlerini yenilenme hızından kat kat daha hızlı tüketerek obruk oluşumlarını tetikliyor.
Mustafa Şik’in tanıklığı: “Korkunç bir gürültü ve derin bir karanlık”
Karapınar’da çiftçilik yapan Mustafa Şik, bu tehlikeyle yüzleşen yüzlerce kişiden sadece biri. Şik’in tarlasında son iki yılda iki dev obruk oluştu. Sonuncusu, Ağustos 2024’te kardeşi tarlada çalışırken meydana geldi. Kardeşinin anlattığına göre, yer sarsılmadan önce “kulakları sağır eden, metalik ve korkunç bir gürültü” duyuldu. Saniyeler içinde tarlanın bir kısmı derin bir karanlığa gömüldü. Jeologların Şik’in arazisinde yaptığı son incelemeler, yerin altında iki büyük boşluğun daha oluştuğunu gösteriyor. Yani toprak, yeni kurbanlarını bekliyor.
Türkiye’nin tahıl ambarı çöküyor mu?
Konya, sadece bir şehir değil; Türkiye’nin mısır, buğday ve şeker pancarı ihtiyacının büyük bir kısmını tek başına karşılayan dev bir üretim fabrikasıdır. Obrukların tarım arazilerini kullanılamaz hale getirmesi, sadece o tarlanın sahibini değil, tüm Türkiye’yi etkileyen bir gıda enflasyonu riskini beraberinde getiriyor. 2025 yılında Silopi’de 50.5 dereceyle ölçülen rekor sıcaklıkların ardından, İç Anadolu’daki bu susuzluk ve obruk krizi, tarım politikalarımızda radikal bir değişikliğin (örneğin daha az su tüketen bitkilere geçiş gibi) kaçınılmaz olduğunu gösteriyor. Obruklar artık sadece Karapınar’ın değil, Ankara’nın, İstanbul’un, yani hepimizin mutfağının bir sorunu.
Doğanın “altımızı oyduğu” bir dönem
Obruk haberi, aslında bize 21. yüzyılın en büyük gerçeğini hatırlatıyor: Doğadan aldığımızı yerine koymadığımızda, doğa o boşluğu kendi yöntemleriyle doldurur. Konya’da yer altı suyunun her yıl 5 metre çekilmesi, bir kentin “damarlarının kuruması” demektir. 120 bin kaçak kuyunun varlığı ise denetim mekanizmalarımızın iklim krizi hızıyla yarışamadığının bir kanıtıdır.
Bana göre, Mustafa Şik’in tarlasındaki o gürültü, aslında tüm Türkiye’ye yapılan bir uyarıdır. 2025 yılında küresel sıcaklıkların rekor kırdığı, su döngüsünün “tufan ve kuraklık” arasında savrulduğu bir atmosferde, yer altı sularımızı korumak bir tercih değil, milli güvenlik meselesidir. Obrukları sadece “ilginç birer doğa olayı” olarak izlemeyi bırakıp, Konya Havzası’ndaki tarım modelini tamamen su gerçeğine göre yeniden kurgulamazsak, bir gün sadece tarlalarımızı değil, köylerimizi ve yollarımızı da o derin karanlığa yolcu edebiliriz.
Kaynak: Reuters





