Karbon yakalama ve depolama teknolojileri, iklim krizinin giderek derinleştiği bir dönemde kamuoyuna uzun süredir “teknolojik bir kurtuluş” olarak sunuluyor. Petrol, doğal gaz ve kömür şirketleri, atmosfere salınan karbondioksidin yakalanıp yer altında güvenle depolanabileceğini, böylece fosil yakıt kullanımının sürdürülebileceğini iddia ediyorlar. Bu yaklaşım, toplumda ve özellikle de ekonomistler arasında azaltım politikalarının ertelenmesine zemin hazırlayan bir rahatlık duygusu yaratıyor. Ancak son bilimsel çalışmalar, karbon depolamanın hem teknik hem de ekonomik açıdan sanıldığı kadar etkili bir çözüm olmadığını gösteriyor.

CarbonBrief’te yayımlanan yeni bir analiz, jeolojik karbon depolama kapasitesine ilişkin bugüne kadar kabul gören tahminlerin aşırı derecede iyimser olduğunu ortaya koyuyor. Uluslararası alanda sıkça dile getirilen ve yer altında 10.000–40.000 milyar ton CO₂’ye kadar depolama potansiyeli olduğu iddiası, gerçekçi kriterlerle yeniden değerlendirildiğinde dramatik biçimde çöküyor.
Çalışmaya göre güvenli, uygulanabilir ve sürdürülebilir küresel depolama kapasitesi gerçekte sadece yaklaşık 1.460 milyar ton CO₂ seviyesinde. Bu miktar, önceki tahminlerin yalnızca küçük bir kısmına denk geliyor. Üstelik bu kapasitenin tamamının kullanılması halinde bile küresel sıcaklık artışında sağlanabilecek düşüş 0,4–0,7°C ile sınırlı kalıyor. Bu durum, karbon depolamanın iklim krizini durduracak ölçekte bir çözüm sunmadığını açıkça gösteriyor.

Bunu şöyle daha anlaşılabilir hale getirebiliriz:
Tavsiye Edilen Haberler
Senede yaklaşık 50 milyar ton CO₂ salıyoruz. 1.460 milyar ton depolama kapasitesi, salınımları hiç artırmasak bile en fazla 30 yıl daha böyle devam edebileceğimizi gösterir. Peki ya sonra? Burada iki düşünce var, ilkini kolayca görebilirsiniz: “Benden sonrası tufan.” Diğeri ise bazı ekonomistlerin bakış açısıdır: “Biz bu şekilde problemi 30 sene ertelemiş oluyoruz, bu aradaki kazancımızla 30 sene içinde başka bir çözüm bulabiliriz.” Ancak bu da doğru bir yaklaşım değil, çünkü karbon yakalama ve depolama hiç de ucuz bir çözüm değil.

Bir kömür santralinden çıkan CO₂’nin yakalanması, taşınması ve yer altına depolanması için gerçek dünyada karşılaşılan maliyetler oldukça yüksek. Yakalama maliyetleri ton başına 50–120 dolar arasında değişirken, taşıma ve depolama süreçleri için ton başına ilave 10–40 dolar gerekiyor. Dolayısıyla bir ton CO₂’nin yakalanıp depolanmasının gerçekçi maliyeti 80–120 dolar seviyesine ulaşıyor. Kömür santrallerinin her bir megavatsaat elektrik üretiminde yaklaşık bir ton CO₂ saldığı düşünüldüğünde, karbon yakalama ve depolama uygulaması elektrik maliyetini megavatsaat başına 80–120 dolar artırıyor. Bu da kilovatsaat başına 8–12 sent gibi ciddi bir maliyet artışı anlamına geliyor. Bu artış, kömürden elektrik üretim maliyetini mevcut fiyatların iki ila dört katına çıkararak yenilenebilir enerjiyle rekabet edilemez hale getiriyor. Ayrıca karbon yakalama ve depolama sistemlerinin kendi ihtiyaçları için santralin ürettiği enerjinin yüzde 20–30’unu tüketmesi, maliyetleri daha da yukarı çekiyor.

Tüm bu bilimsel ve ekonomik sınırlar göz önünde bulundurulduğunda, CCS’nin iklim politikalarında hâlen güçlü bir şekilde savunulmasının temel nedeni daha net anlaşılıyor. Bu teknoloji, çoğu zaman gerçek bir iklim çözümünden ziyade fosil yakıt endüstrisinin ömrünü uzatan bir araç olarak işlev görüyor. “Salımları azaltmak zorunda değiliz, çünkü yakalayıp depolayabiliriz” şeklindeki söylem, fosil yakıt projelerinin ertelenmeden devam etmesine olanak sağlıyor. Yeni petrol ve gaz yatırımları, karbon yakalama ve depolama vaadiyle meşrulaştırılıyor; toplumlara da her şeyin kontrol altında olduğu hissi veriliyor. Oysa ne depolama kapasitesi ne maliyetler ne de teknolojinin ölçeklenebilirliği bu iddiaları destekliyor.
Mantıksal çerçevede, karbon yakalama ve depolama iklim krizini durduracak bir ana çözüm değildir. Depolama kapasitesi sınırlı, maliyetler son derece yüksek ve beklenen etkisi yetersizdir. Karbon yakalama ve depolama, çimento ve demir-çelik gibi kaçınılmaz süreç salımlarının azaltılmasında sınırlı bir yardımcı rol oynayabilir; ancak fosil yakıtların yaygın kullanımını sürdürmek için bir gerekçe oluşturamaz. İklim krizinin çözümü, karbonu yer altına gömmek değil; salımları baştan azaltmak, yenilenebilir enerjiye geçişi hızlandırmak ve fosil yakıt kullanımını aşamalı olarak sonlandırmaktır. Bu nedenle karbon yakalama ve depolamayı temel bir iklim stratejisi gibi pazarlamak, hem bilimsel gerçeklerle hem de ekonomik mantıkla çelişmektedir.
Bir ufak notla kapatalım: Bu teknolojilerin geliştirilmesine kaynak yaratmaya devam etmek zorundayız. Bunun sebebi fosil yakıt kullanımına devam edebilmek değil, fosil yakıt kullanımı sona erdiğinde atmosferi soğutmak için bu teknolojilere ihtiyaç duyacak olmamızdır. Bir yandan kömür, petrol ve doğal gaz yakıp diğer yandan da bunlardan çıkan karbondioksidi depolayacağımızı hesaplamak en ölümcül hatalardan biri olacaktır.


