Tuvalu, Kiribati ve Maldivler gibi küçük ada ülkeleri, iklim değişikliğinin en ağır sonuçlarını yaşıyor. Yükselen deniz seviyeleri, daha güçlü fırtınalar ve azalan tatlı su kaynakları, bu ülkeleri sadece çevresel bir felaketle değil, aynı zamanda hukuki bir varoluş kriziyle karşı karşıya bırakıyor.
Bir ada sular altında kalırsa, uluslararası hukuktaki statüsü ne olacak? Bu durum neden bu kadar kritik? Çünkü devlet statüsünün kaybı, halkların evlerini ve kültürlerini kaybetmesinin yanı sıra, değerli deniz kaynakları üzerindeki kontrolü yitirmesine ve BM gibi uluslararası kuruluşlardaki yerini kaybetmesine yol açabilir. Bu nedenle bu ülkeler, hayatta kalmak için umutsuz bir mücadele veriyor.

Hayatta kalma ve egemenliği koruma stratejileri
Bu kritik tehditle başa çıkmak için küçük ada ülkeleri, geleneksel olmayan yollara başvuruyor.
- Tuvalu, adaların gelecekteki akıbetine bakılmaksızın devlet olarak tanınmasını garanti altına almak için Avustralya ile tarihi bir anlaşma imzaladı. Avustralya, anlaşma kapsamında Tuvalu’nun egemenliğinin devam edeceğini ve deniz seviyelerinin yükselmesi nedeniyle göç etmek zorunda kalan Tuvalu vatandaşlarını kabul edeceğini taahhüt etti. Tuvalu aynı zamanda, fiziksel toprakları olmasa bile varlığını sürdürmek için “dünyanın ilk dijital ülkesi” olma yolunda ilerliyor. Bu strateji, devlet hizmetlerini çevrimiçi ortama taşımayı ve kültürel mirası sanal olarak korumayı içeriyor.
- Maldivler gibi ülkeler ise daha somut mühendislik çözümlerini deniyor. Denizlerin yükselmesine karşı koymak için ada yüksekliklerini yapay olarak artırıyor ve Yükselen Milletler Girişimi gibi uluslararası platformlar aracılığıyla iklim tehditlerine karşı egemenliklerini korumayı amaçlıyorlar.

Uluslararası hukuk ne diyor? UAD kararının belirsizliği
Geleneksel uluslararası hukuk, bir devletin var olması için nüfus, toprak, hükümet ve uluslararası ilişkilerde bulunma kapasitesi olmak üzere dört ana unsurun varlığını şart koşuyor. Ancak iklim değişikliği, bu unsurların hepsini ortadan kaldırma potansiyeline sahip.
Tavsiye Edilen Haberler
-
-
-
-
Köşe YazarlarıNeden karbon depolama iklim krizini çözemez?
Uluslararası hukuk, bir devletin bu unsurlardan birini, örneğin etkili bir hükümeti (başarısız devletlerde olduğu gibi), kaybetse bile varlığını sürdürebileceği yönünde esnek bir yaklaşım sergiliyor. Ancak, bir devletin tüm unsurlarını, özellikle de toprağını ve nüfusunu kaybetmesi durumu, hukuki olarak emsalsiz bir durum teşkil ediyor.

Uluslararası Adalet Divanı (UAD), bu konuda yaptığı danışma görüşünde bu konuyu ele aldı. Mahkeme, “Bir devlet kurulduktan sonra, onu oluşturan unsurlardan birinin ortadan kalkması, mutlaka devletliğinin kaybı anlamına gelmez” gibi oldukça muğlak bir ifade kullandı. Bu karar, bir yandan uluslararası hukukun esnekliğini teyit ederken, diğer yandan batan adaların tüm temel unsurlarını kaybetmesi durumunda ne olacağına dair kesin bir yanıt vermekten kaçındı. Bu, UAD’nin konuyu açık bıraktığını ve batan adaların hukuki geleceğinin hala belirsizliğini koruduğunu gösteriyor.
Sonuç
Küçük ada ülkelerinin yaşadığı bu kriz, iklim değişikliğinin sadece çevresel bir sorun olmadığını, aynı zamanda uluslararası hukuku ve devlet kavramının temelini sorgulayan küresel bir varoluş krizi olduğunu kanıtlıyor. Bu ülkelerin dijitalleşme ve mühendislik gibi yaratıcı çözümleri, hayatta kalma mücadelelerinin bir parçası. Ancak, Uluslararası Adalet Divanı’nın kesin bir karar vermekten kaçınması, bu devletlerin geleceğinin siyasi iradeye ve uluslararası topluluğun dayanışmasına bağlı olduğunu gösteriyor. Bu durum, hepimize iklim krizine karşı atılacak adımların sadece çevresel değil, aynı zamanda insani ve hukuki bir sorumluluk olduğunu hatırlatıyor.
Kaynak: Reuters, Uluslararası Adalet Divanı (UAD)
Fotoğraf: Kamaya Thompson





