Amerika Birleşik Devletleri’nin 47. Başkanı olmaya hazırlanan Donald Trump, çevre ve enerji politikalarında geçmişte uyguladığı radikal değişiklikleri yeniden gündeme getirmeyi planlıyor. Bu durum, hem ABD iç politikasını hem de küresel çevre hareketlerini ciddi şekilde etkileyebilir.
Trump’ın iklim ajandası: Geriye dönüş tehdidi
Trump, 2017 yılında Beyaz Saray’a ilk kez adım attığında, Barack Obama döneminde hayata geçirilen birçok iklim değişikliği politikasını feshetmişti. Enerji sektöründeki düzenlemeleri azaltarak iş dünyasının üzerindeki yükleri kaldırmayı ve fosil yakıtlara daha geniş bir alan açmayı amaçlamıştı. Ancak Joe Biden yönetimi, bu politikalardan kaynaklanan zararları telafi etmek için çevresel düzenlemeleri yeniden devreye aldı, temiz enerji yatırımlarını teşvik etti ve fosil yakıt genişlemesini sınırlandırdı.
Enerji hakimiyeti ve fracking stratejisi
Trump, yeni dönemde enerji maliyetlerini düşürmeyi ve ABD’nin enerji hakimiyetini artırmayı vaat ediyor. Kampanya sürecinde, enerji maliyetlerini %50 oranında azaltma sözü verirken, bu hedefe ulaşmak için fosil yakıtlara dayalı politikalar izleneceğini açıkça belirtti. Bu çerçevede, tartışmalı bir yöntem olan hidrolik kırılma (fracking) uygulamalarını artırmayı planlıyor. ABD’nin doğal gaz ve petrol üretimini rekor seviyelere taşımak isteyen Trump, federal arazilerin enerji şirketlerine açılmasını ve çevresel düzenlemelerin hafifletilmesini hedefliyor.
Fracking, çevresel açıdan oldukça tartışmalı bir yöntem. İçme suyu kaynaklarının kirlenmesi, metan emisyonlarının artması ve yerel depremlere neden olabilmesi gibi sorunlara yol açıyor. ABD Enerji Bakanlığı verilerine göre, açılan kuyuların yüzde 95’i hidrolik kırılma yöntemiyle işletiliyor. Ancak bu ölçek, Trump’ın öngördüğü büyümeyi desteklemek için yeterli altyapıya sahip değil.
Tavsiye Edilen Haberler
Paris Anlaşması’ndan Çıkış Olasılığı
Trump’ın Paris İklim Anlaşması’na yönelik tutumu da büyük merak konusu. 2017’deki başkanlık döneminde, göreve gelir gelmez ABD’yi Paris Anlaşması’ndan çekmişti. Biden yönetimi ise bu kararı tersine çevirerek ülkeyi anlaşmaya geri döndürdü. Uzmanlara göre, Trump bu kez çok daha hızlı bir şekilde anlaşmadan çekilebilir ve bu durum küresel iklim mücadelesine büyük bir darbe vurabilir.
Profesör Amelia Hadfield, bu adımın diğer ülkelerde iklim eylemleri üzerindeki baskıyı artıracağını belirterek şunları söylüyor:
❝Paris Anlaşması’ndan çıkmak, küresel iklim yönetimini ciddi şekilde zayıflatacak ve son yıllarda elde edilen ilerlemeyi baltalayacak.❞
Küresel etkiler ve çevresel düzenlemelerin çözülmesi
Trump’ın politikalarının etkileri sadece ABD ile sınırlı kalmayacak. ABD’nin Paris Anlaşması’ndan çekilmesi, diğer ülkelerin de bu yönde adım atmasına ya da iklim hedeflerinden geri adım atmasına neden olabilir. Trump’ın enerji odaklı söylemleri, dünya genelindeki çevre politikalarına yönelik desteği de azaltabilir.
Profesör David Dunn ise şu uyarıyı yapıyor:
❝Eğer ABD Paris Anlaşması’ndan çekilirse, bu durum diğer ülkelerin de iklim taahhütlerini askıya alması için bir bahane yaratabilir.❞
Çevre ajanslarına darbe ve uzun vadeli riskler
Trump’ın politikalarının ABD içindeki çevre ajanslarına yönelik bütçe kesintileriyle daha da derinleşmesi bekleniyor. Bu durum, uzmanlık kaybına ve çevresel düzenlemelerin uygulanmasında büyük zorluklara yol açabilir. Ayrıca, enerji sektöründeki belirsizlikler, hem yenilenebilir enerji hem de fosil yakıt yatırımları için istikrarsız bir zemin oluşturuyor.
Sonuç olarak, Donald Trump’ın başkanlık döneminde izleyeceği iklim ve enerji politikaları, hem ABD iç politikasını hem de küresel çevre gündemini derinden sarsma potansiyeline sahip. Bu politikaların çevreye ve uluslararası iş birliğine nasıl bir etkide bulunacağını ise zaman gösterecek.





