Paris Cité Üniversitesi’nden Fransız araştırmacıların da aralarında bulunduğu bir ekip tarafından yapılan yeni bir çalışma, uçak yolcularının ve havalimanı çevresindeki halkın soluduğu hava kalitesine dair ciddi endişeleri gün yüzüne çıkardı. Geliştirilen özel aletlerle Paris Charles de Gaulle Havalimanı’ndan Avrupa destinasyonlarına uçuşlarda yapılan ölçümler, özellikle yerde ve alçak irtifada uçak kabinlerinde solunan ultra ince parçacıkların (UFP) konsantrasyonlarını ortaya koydu. Bu parçacıklar, gözle görülemez olmaları ve geleneksel tekniklerle gözden kaçırılmaları nedeniyle hava kirliliği yasaları kapsamına genellikle girmiyordu.

Bu gelişme neden önemliydi? Çalışma, hava yolcuları için ultra ince parçacık kirliliğinin en yüksek konsantrasyonlarının, uçağa binilirken ve uçak taksi yaparken ölçüldüğünü gösterdi. Ortalama seviyeler, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) yüksek olarak tanımladığı seviyelerin iki katından fazlaydı. Bu durum, küresel olarak bu yıl 5 milyarı aşması beklenen hava yolu yolcusu için ciddi bir sağlık riski teşkil ediyordu. Peki bu durum halk sağlığı için ne ifade ediyordu? Artan kanıtlar, UFP’lere maruz kalmanın akciğer iltihabı, kalp sorunları ve erken ölümlerle (akciğer kanseri dahil) bağlantılı olduğunu gösteriyordu; ancak DSÖ, teknik farklılıklar nedeniyle henüz bir standart belirleyememişti.
Ultra ince parçacıkların seyir halindeki konsantrasyonu
Araştırmada, ultra ince parçacıkların uçuşun farklı aşamalarındaki konsantrasyonları analiz edildi:

1. En yüksek risk: Yer ve alçak irtifa
- Uçağa Biniş ve Taksi: UFP’lerin en yüksek konsantrasyonları, yolcuların uçağa bindiği ve uçakların taksi yaptığı sırada ölçüldü. Bu anlarda ölçülen seviyeler, DSÖ’nün yüksek olarak tanımladığı seviyelerin iki katından fazlaydı.
- İniş: Kirli hava, havalandıktan sonra kabinden kademeli olarak atıldı, ancak inişe yaklaşırken tekrar arttı. Bu durumun, muhtemelen uçuş yollarına yakın ve havaalanlarının rüzgar altı bölgelerindeki yüksek konsantrasyonlardan kaynaklandığı düşünülüyordu. Varış havaalanlarında da benzer bir artış gözlemlendi.
- Siyah Karbon (Kurum): Siyah karbon parçacıkları için de durum benzerdi; miktarları, uçak havaalanındayken en yüksek seviyedeydi.
2. İyi haber: Seyir yüksekliği
Uçakların nispeten temiz havada seyir yüksekliğindeyken, kabindeki ultra ince parçacık kirliliği çok düşüktü.
Tavsiye Edilen Haberler
-
-
-
-
Köşe YazarlarıNeden karbon depolama iklim krizini çözemez?
3. Sağlık etkileri konusunda artan kanıtlar
- DSÖ ve Hollanda: 2021 yılında Hollanda Sağlık Konseyi ve DSÖ, UFP’lerin sağlığa zarar verdiğine dair artan kanıtları vurguladı. Bu kanıtlar, akciğer iltihabı, kan basıncı ve kalp sorunlarının yanı sıra fetüs gelişimine yönelik risklerle ilgili 75 çalışmayı içeriyordu.
- Erken Ölüm Riski: Hollanda’da yaklaşık 11 milyon kişi üzerinde yapılan yeni bir çalışma, birkaç yıl boyunca UFP’lere maruz kalmanın akciğer kanseri de dahil olmak üzere erken ölümlerle bağlantılı olduğunu ortaya çıkardı.
4. Havalimanı çalışanları için göz ardı edilen risk
Sağlıkla ilgili ayrı bir inceleme, dünya genelinde havaalanlarında çalışan 2 milyondan fazla sivil ve askeri personelin soluduğu hava kirliliğinin etkisine dair yeterli araştırma bulunmadığını tespit etti. Uçakların yerde olduğu anlarda en yüksek UFP’ye maruz kalan bu personelin sağlığına dikkat çekildi.

Çevredeki topluluklara yayılım: Havaalanı dışındaki risk
Havalimanlarından yayılan ultra ince parçacıklar sadece yolcuları ve çalışanları değil, çevre bölgelerde yaşayan milyonlarca insanı da etkiliyordu:
- Charles de Gaulle Yayılımı: Charles de Gaulle Havalimanı’ndan 1 km uzaklıktaki UFP konsantrasyonu, Paris’in işlek çevre yolundan sadece birkaç metre uzaklıkta solunan konsantrasyona benzerdi. Havalimanından yayılan UFP’ler 5 km’den fazla mesafeden tespit edilebiliyordu.
- Londra Örneği: Londra Gatwick Havalimanı’nda, çevre çitinden yaklaşık 500 metre uzaklıktaki UFP konsantrasyonu, Londra’nın merkezindeki en işlek yolların yanındaki konsantrasyondan daha fazlaydı. Heathrow Havalimanı’ndan yayılan parçacıklar ise batı ve orta Londra’da tespit edilebiliyordu.
İstanbul Havalimanı ve şehirleşme örneği
Bu araştırma, Türkiye’deki büyük havalimanları ve çevresindeki yoğun nüfuslu alanlar için önemli bir uyarı niteliği taşıyordu. Özellikle İstanbul Havalimanı (İGA) ve Sabiha Gökçen Havalimanı gibi yüksek yolcu ve uçuş trafiğine sahip tesisler, UFP emisyonları ve çevreye yayılım riskleri açısından yakından incelenmeliydi.
Uzmanlar, havaalanı çevresinde yaşayan ve çalışan on binlerce kişinin sağlığını korumak adına, UFP’lerin izlenmesi ve ulusal hava kirliliği mevzuatına dahil edilmesi gerektiği noktasına dikkat çekiyordu. Bu tür ölçümlerin Türkiye’deki havalimanlarında da düzenli olarak yapılması ve hava trafiği yoğunluğu ile yerleşim birimlerinin yakınlığı dikkate alınarak acil eylem planlarının geliştirilmesi önem arz ediyordu.
Gözden kaçan bir iklim ve sağlık sorunu
Ultra ince parçacıklar, hava yolculuğunun çevresel etkileri tartışılırken genellikle gözden kaçırılan, ancak doğrudan halk sağlığını tehdit eden kritik bir unsuru temsil ediyordu. Yeni araştırmanın gösterdiği gibi, uçak kabinlerindeki en yüksek risk anları uçuşun başında ve sonunda, yani yerdeyken yaşanıyordu. Bu durum, kirli havanın esas kaynağının jet motorlarının taksi ve bekleme sırasındaki yoğun çalışması olduğunu ortaya koyuyordu.
Hava yoluyla seyahat eden 5 milyardan fazla yolcu ve havalimanı çevresinde yaşayan milyonlarca insan için bu parçacıkların DSÖ standardının iki katından fazla olması kabul edilemezdi. Bu bulgular, hükümetlere ve uluslararası kuruluşlara, uçak emisyonlarının karayolu trafiği ve sanayiye kıyasla nispeten daha az kontrol altında tutulmasına son verilmesi, hava kirliliği yasalarının UFP’leri içerecek şekilde hızla güncellenmesi ve havalimanı operasyonlarında daha temiz yakıt ve teknolojilere geçiş yapılması yönünde güçlü bir çağrı niteliğindeydi.
Kaynak: Paris Cité Üniversitesi Araştırmacıları, Hollanda Sağlık Konseyi, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ).





