Son orman yangınları, can kayıplarının yanı sıra Türkiye’nin doğal mirasına da ağır bir darbe vurdu. Yaklaşık 70 bin hektarlık ormanlık alanın yok olması, toplumda büyük bir üzüntü ve harekete geçme isteği yarattı. Herkes el birliğiyle yanan alanları yeniden yeşertmek için seferber olmak isterken, uzmanlar iyi niyetle yapılan bu çabaların aceleye getirilmemesi konusunda uyarıyor. Peki, yanan ormanlar nasıl ve ne zaman yeniden canlandırılmalı? Bilimsel bir yaklaşım neden bu kadar hayati önem taşıyor? Türkiye’nin ve dünyanın afet sonrası ağaçlandırma politikaları için bu durumdan ne gibi dersler çıkarılabilir?
Bu durum, doğaya karşı gösterilen sevgi ve saygının, bilimsel bilgiyle birleşmesi gerektiğini bir kez daha gösteriyor. Uzmanlar, yanan alanların ekosisteminin kendine özgü bir iyileşme sürecine sahip olduğunu ve her ağaçlandırma yönteminin her bölgeye uygun olmadığını belirtiyor. Aceleyle atılan her adım, doğanın kendi kendini onarma kapasitesine zarar verebilir, hatta ekosistemi geri dönülemez bir şekilde bozabilir. Bu nedenle, yanan ormanların geleceği için sabırlı olmak ve uzmanların rehberliğine güvenmek büyük önem taşıyor.

Yangın sonrası iyileşme süreci: Neden acele edilmemeli?
Orman yangınlarının ardından yanan alanların bir an önce ağaçlandırılması yönündeki kamuoyu baskısı anlaşılır olsa da, Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL) yetkilileri bu konuda bilimsel bir yaklaşımın şart olduğunu vurguluyor. Vakfın Genel Sekreteri Ilgın Sözen, yanan alanlarda ilk atılması gereken adımın fidan dikimi olmadığını, aksine alanın koruma altına alınması ve detaylı bir hasar tespiti yapılması gerektiğini belirtiyor. Sözen, “Her alanın kendine özgü bir ekosistemi, toprak yapısı ve yeniden yeşerme süreci var. Aceleyle atılan her adım, iyi niyetle bile yapılsa doğaya zarar verebilir” diyor. Bu noktada uzmanlar, yangından hemen sonra dikilen fidanların tutunma şansının çok düşük olduğunu ve yanlış türlerin ekosistemin doğal dengesini bozabileceğini belirtiyor.
Doğal gençleşme ve ekolojik denge hayati önem taşıyor
ÇEKÜL Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ünal Akkemik, yanan ormanlık alanların bazılarının doğal yollarla kendiliğinden iyileşebileceğine dikkat çekiyor. Özellikle Türkiye’nin Akdeniz iklimine uyum sağlamış kızılçam ağaçlarının tohumlarının kozalaklar içinde yangından sonra açıldığı ve yeni fidanların bu tohumlardan yeşerdiği biliniyor. Prof. Akkemik, yangın öncesinde tohum verebilecek yaşta kızılçam ağaçlarının bulunduğu alanlarda doğal gençleştirme yönteminin uygulanmasının hem ekolojik olarak daha güçlü bitkilerin yetişmesini sağlayacağını hem de maliyeti düşüreceğini vurguluyor.
Tavsiye Edilen Haberler
-
-
-
-
Köşe YazarlarıNeden karbon depolama iklim krizini çözemez?
Prof. Dr. Akkemik, yanan ağaçların hızlı bir şekilde alandan çıkarılması gerektiğini ancak bu süreçte toprağı koruyan maki vejetasyonuna dokunulmaması gerektiğini de ekliyor. Akçakesme, sandal, zeytin ve defne gibi makilik bitkileri, yangından sonra diplerinden yeni sürgünler vererek toprağın korunmasına ve su tutma kapasitesinin artmasına yardımcı olur. Uzmanlar, bu doğal döngünün devamlılığı için ekosisteme yabancı türlerin kesinlikle dikilmemesi gerektiği konusunda kamuoyunu uyarıyor.
Uzun soluklu bir çaba: Fidan dikiminin incelikleri

Uzmanlar, fidan dikimi sürecinin sanıldığı gibi tek günlük bir etkinlik olmadığını, aksine sabır, bilimsel planlama ve uzun soluklu bir çaba gerektirdiğini belirtiyor. Yanan alanlarda doğal gençleşme ile başarı sağlanamadığı durumlarda ise, aynı bölgeden temin edilen fidanlarla ağaçlandırma yapılması en doğru yöntem olarak gösteriliyor. Bu yaklaşım, bölgenin genetik çeşitliliğini korumak ve yeni yetişen ormanın iklim koşullarına daha dirençli olmasını sağlamak açısından kritik önem taşıyor. ÇEKÜL Vakfı, hali hazırda İstanbul, Balıkesir, Çanakkale ve Sivas’ta yürüttüğü ağaçlandırma çalışmalarıyla, iyi niyetli yardımseverleri bu bilimsel süreçlere katkıda bulunmaya davet ediyor.
Türkiye için bir ders: Doğayla uyumlu olmak
Türkiye’nin dört bir yanındaki orman yangınları, insanlığın doğa üzerindeki etkilerini yeniden düşünmesini gerektiriyor. Bilim insanlarının yanan orman alanları için yaptığı bu uyarılar, doğayı kurtarmak için atılacak en doğru adımların, doğanın kendi döngülerine saygı duyan ve bu döngüleri destekleyen adımlar olduğunu gösteriyor. Bu, sadece bir ağaçlandırma meselesi değil, aynı zamanda iklim değişikliğiyle mücadele ve ekosistemlerin korunması konularında ulusal politikaların daha bilimsel temellere oturtulması için de önemli bir ders niteliğindedir.
Yorum
Yangınların ardından toplumun hissettiği acı ve yardım etme arzusu, takdire şayan bir duyarlılığın göstergesidir. Ancak bu duyarlılığın, doğru ve etkin bir eyleme dönüşmesi için bilimsel bilginin rehberliği şarttır. Uzmanların “acele etmeyin” uyarısı, iyi niyetli bir çağrının ötesinde, yanan ormanların geleceğini korumayı amaçlayan hayati bir mesajdır.
Yanan bir ormanın, küllerinden yeniden doğması, sabır ve doğru adımlarla mümkün olacaktır. Bu süreçte fidan dikiminin tek ve en hızlı çözüm olmadığı gerçeği kabul edilmelidir. Doğaya en büyük iyilik, onun kendi kendini onarma gücüne güvenmek ve bu süreci desteklemek olacaktır. Bu nedenle, kamuoyunun bilinçlendirilmesi ve yardımların doğru kanallara yönlendirilmesi, yanan ormanların yaralarını sarmak için atılacak en önemli adımlardır.
Kaynak: Çevre Hattı





