Avrupa’nın yeşil sınavı: 2035 benzin ve dizel yasağındaki geri adım ne anlama geliyor?

Yayın: 12 Aralık 2025 16:03
Güncelleme: 12 Aralık 2025 16:03

Avrupa Birliği’nin iklimle mücadeledeki en iddialı ve tartışmalı kararlarından biri olan, 2035’ten itibaren yeni benzinli ve dizel otomobil satışını yasaklama planının gevşetilmesi bekleniyor. Avrupa Parlamentosu’ndaki muhafazakâr ve merkezci partilerin oluşturduğu güçlü grubun başkanı Manfred Weber, yasağın yumuşatılacağını duyurarak, “İçten yanmalı motorlara yönelik teknoloji yasağı gündemden kalktı,” ifadesini kullandı. Bu gelişme, Avrupa Komisyonu tarafından resmen onaylanmak üzereydi.

Bu gelişme neden önemliydi? Bu, AB’nin amiral gemisi niteliğindeki Yeşil Mutabakat’ın en kritik hedeflerinden birinden, otomotiv sektörünün devasa ekonomik baskısı altında geri adım atıldığı anlamına geliyordu. Yasağın gevşetilmesi, sektörün elektrikli araçlara (EV) geçiş hızını yavaşlatacak ve hibrit otomobillerin geleceğini güvence altına alacaktı. Peki bu durum Avrupa için ne ifade ediyordu? Almanya ve İtalya gibi büyük otomotiv üreticisi ülkelerin lobi faaliyetlerinin bir zaferi olarak görülen bu karar, Avrupalı üreticilere soluklanma süresi tanırken, çevrecileri öfkelendirecek ve Çinli EV üreticileri karşısında rekabet avantajı kaybetme riskini artıracaktı.

Teknolojik yasağın sonu: Hibritlere yeşil ışık

İki yıl önce onaylanan ve 2035’ten itibaren piyasaya sürülecek tüm otomobillerin kesin olarak sıfır CO2 emisyonlu olmasını şart koşan katı anlaşma, özellikle güçlü siyasi ve endüstriyel baskılar sonucu revize edilme aşamasına geldi. Almanya Başbakanı Friedrich Merz, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ve otomotiv sektörünün büyük bir kısmı, özellikle şarj edilebilir (plug-in) hibrit araçların satışına devam edilmesine izin verecek bir değişiklik için yoğun lobi faaliyetleri yürütmüştü.

Çevre Bülteni

Doğanın Hikâyesine Ortak Ol

Her hafta iklim krizi, çevre kirliliği ve sürdürülebilirlikle ilgili en önemli haberleri al.

Weber’in açıklamalarına göre, kural değişikliğinin en somut sonucu, otomobil üreticilerinin filo hedeflerinde CO2 emisyonlarında %100 yerine %90’lık bir azalma zorunluluğu getirilmesi olacaktı. Bu gevşeme, uzun menzilli ancak uzun yolculuklar için yedek içten yanmalı motorlara sahip olan hibrit araçların, örneğin 600 km’den (373 mil) fazla mesafeler için, satışının devam etmesinin önünü açacaktı. EPP Lideri Weber, bu kararın Avrupa’nın en önemli endüstrisinin geleceğine ilişkin endişeleri gidererek “on binlerce endüstriyel işi güvence altına alacağını” savunuyordu.

Rekabet ve tepkiler: İklim hırsı mı, ekonomik gerçeklik mi?

Avrupa Komisyonu, 2035 son tarihinin “hala görüşülmekte olduğunu” söylese de, Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen’in daha önce “CO2 hedeflerinde daha fazla esneklik” talebine açık olduğunu belirtmesi, siyasi eğilimin yönünü gösteriyordu. Volkswagen, Stellantis, Renault, Mercedes-Benz ve BMW gibi dev otomobil üreticileri, yasağın kaldırılmasından yanaydı. Bu üreticiler, 2035’e kadar beklenen sayıda tüketicinin elektrikli araç kullanmayacağını öne sürerek zaman kazanma yolunu tercih ediyorlardı.

Ancak bu değişikliğe sadece çevreci politikacılar değil, Volvo ve Polestar gibi tamamen elektrikli araçlara geçiş yapan bazı otomobil üreticileri de karşı çıkıyordu. Bu şirketler, geleneksel içten yanmalı motorlar için son tarihin değiştirilmesinin, rekabette hızla yükselen Çinli rakiplere daha fazla avantaj sağlayacağını iddia ediyordu.

Çin tehdidi ve ‘kei otomobili’ modelinin peşinde

AB, bir yandan içten yanmalı motor yasağını gevşetirken, diğer yandan Çin elektrikli otomobillerinin birlik içindeki artan varlığına darbe vurmak amacıyla karşı önlemler hazırlıyordu. Raporlara göre, AB, Avrupalıları küçük elektrikli araç üretmeye ve satın almaya teşvik edecek bir dizi önlem paketi önerecekti. Bu teşvikler, “Avrupa’da üretilen” küçük bir elektrikli araç için daha düşük sigorta ve araç vergisi gibi önemli avantajlar sunan, Japonya’daki küçük ve hafif araç kategorisi olan kei otomobili modelinden ilham alabilirdi.

Bu yaklaşımın başarısı için Norveç modeli bir örnek teşkil ediyordu. Norveç, KDV ve satın alma vergisi muafiyetleri ile indirimli yol geçiş ücretleri uygulayarak 2025’te satılan tüm yeni otomobillerin %90’ından fazlasının elektrikli olmasını sağlamıştı. Oysa İtalya gibi Güney Avrupa ülkelerinde, altyapı ve teşvik eksikliği nedeniyle EV benimsenmesi yavaş seyrediyordu.

Türkiye için ihracat pazarı ve teknolojik yol ayrımı

AB’nin içten yanmalı motor yasağındaki bu yumuşama, Türkiye otomotiv sektörü için yakından izlenmesi gereken bir yol ayrımı yaratıyordu. Türkiye’nin otomotiv sanayii, büyük ölçüde AB pazarına bağımlıydı. Yasağın gevşetilmesi, kısa vadede mevcut içten yanmalı ve hibrit araç bileşenlerinin üretimine devam etme olanağı sağlayarak sektöre zaman kazandırıyordu.

Ancak bu esneklik, aynı zamanda uzun vadeli bir risk taşıyordu. AB pazarının EV’ye geçiş hızı belirsizleşirken, Türkiye’nin kendi net sıfır hedeflerine ulaşma ve batarya teknolojileri ile EV üretimine yönelik yatırımlarını erteleme eğilimine girmesi, küresel rekabette geride kalmasına neden olabilirdi. Türkiye’nin, AB’nin hibritlere tanıdığı bu ek süreyi, elektrikli araç tedarik zincirinde kendine kalıcı bir yer edinmek için stratejik bir avantaja çevirmesi gerekiyordu.

Kazanılan zamanın değeri

Avrupa Birliği’nin 2035 yasağındaki bu geri adım, küresel iklim politikaları için karmaşık ve çift yönlü bir mesaj taşıyordu. Bir yandan, hükümetlerin ve endüstrinin ekonomik gerçeklik karşısında iklim hedeflerinden kolayca taviz verebileceğini gösteriyordu. Bu karar, AB’nin emisyon hedeflerini tehlikeye atma ve Çin’in EV pazarındaki liderliğini güçlendirme riski taşıyordu.

Ancak, bu geri adım aynı zamanda bir fırsat da sunuyordu. Kazanılan bu zaman, Avrupa ve tedarikçileri için altyapı eksikliklerini (özellikle Güney Avrupa’da) gidermek, batarya üretimini artırmak ve tüketicilerin EV’lere olan güvenini sağlamlaştırmak için kullanılması gereken kritik bir süreydi. Climate Analytics CEO’su Bill Hare’in belirttiği gibi, iklim hedeflerine ulaşmak için kolektif hırsın başarısızlığı söz konusuydu; ancak bu başarısızlığın telafisi, kural yumuşamasından elde edilen sürenin, teknolojik atılımı ve piyasa adaptasyonunu hızlandırmak için kullanılmasına bağlıydı. Bu, AB’nin ya bir iklim lideri olarak kalacağı ya da endüstriyel kaygılara yenik düşeceği son derece kritik bir virajdı.

Kaynak: Avrupa Halk Partisi Başkanı Manfred Weber (Bild Gazetesi), Avrupa Komisyonu Sözcüsü Paula Pinho, Volkswagen, Polestar, Volvo.

Bültenimize abone olun

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Et

Çevre hikâyelerini kaçırma

İklim krizi, çevre kirliliği, deprem ve hava durumu haberlerini sosyal medyada da anlık olarak takip et.

Scroll to Top
×