Antarktika kıtasında, küresel su seviyelerini hızla yükseltme potansiyeli taşıyan sarsıcı bir fenomenin boyutu ortaya çıktı. Avustralya Ulusal Üniversitesi’nden (ANU) araştırmacılar, 2010 ile 2023 yılları arasında Antarktika’da, daha önce nadir olduğu düşünülen tam 362 buzul depremi meydana geldiğine dair kanıtlar tespit etti. Bu bulgular, buzul depremlerinin sıklığına dair mevcut varsayımları kökten değiştirecek nitelikteydi.
Bu gelişme neden önemliydi? Bu depremlerin çoğu, yüksek riskli ve kritik öneme sahip olan, halk arasında “Kıyamet Günü Buzulu” olarak da adlandırılan Thwaites Buzulu yakınlarında yoğunlaşmıştı. Bu dünya için ne ifade ediyordu? Buzul depremleri, büyük buz kütlelerinin ana buzuldan koparak suya düşmesiyle meydana geliyor ve bu kütlelerin yıkılması, küresel su seviyelerinde hızla artış riskini taşıyordu. Bu yeni sismik hareketlilik verileri, küresel iklim ve kıyı güvenliği açısından acil bir uyarı niteliği taşıyordu.
Buzul depremlerinin yoğunlaşması ve Thwaites riski
Antarktika’da, Grönland gibi diğer soğuk iklimli bölgelere kıyasla buzul depremlerine daha az rastlandığı düşünülüyordu. Ancak Avustralyalı araştırmacıların yürüttüğü detaylı inceleme, bu varsayımı ciddi şekilde sarsıyordu.
Araştırmacılar, 13 yıllık süre zarfında kıtada meydana gelen 362 buzul depremini haritalandırdı. Buzul depremleri, büyük buz kütlelerinin ana kütleden ayrılarak suya düşmesiyle oluşuyordu. Devrilen buz kütleleri, koptukları ana buzulla şiddetli biçimde çarpışıyor ve bu çarpışma sonucunda binlerce kilometre uzağa yayılan güçlü titreşimler ortaya çıkıyordu.
Tavsiye Edilen Haberler
-
-
-
Köşe YazarlarıNeden karbon depolama iklim krizini çözemez? -
Bulguların en kritik noktası, bu sismik hareketliliğin büyük bir kısmının Thwaites Buzulu çevresinde yoğunlaşmasıydı. Bu buzulun erimesi ve parçalanması, küresel deniz seviyeleri üzerinde büyük bir etkiye sahip olabileceğinden, bu bölgedeki deprem yoğunluğu bilim insanlarının endişelerini artırıyordu.
Araştırmacılar, buzul depremlerinin, buzulları yıkması durumunda küresel su seviyelerini hızla yükseltme riski bulunduğunu vurguluyordu. Bu kapsamlı sonuçların, yakın zamanda Geophysical Research Letters adlı dergide yayımlanacağı belirtildi. Bilim insanları, sismik hareketliliğin yoğunlaştığı bölgelere yönelik yeni araştırmaların, bu soruna farklı bir bakış açısı getirebileceğine ve buzul erimesinin dinamiklerini anlamada kritik rol oynayabileceğine işaret ediyordu.
Deniz seviyesi artışı ve kıyı şehirleri
Antarktika’daki Thwaites Buzulu çevresinde yoğunlaşan buzul depremleri, doğrudan Türkiye’nin kıyı şeridini ve deniz seviyesinden alçak bölgelerini tehdit eden bir gelişmeydi. Thwaites’in tamamen erimesi, küresel deniz seviyelerini metrelerce yükseltme potansiyeli taşıyordu.
Türkiye için bu durum, İstanbul, İzmir, Mersin ve İskenderun gibi kalabalık ve kritik altyapıya sahip kıyı şehirleri için deniz seviyesi artışının hızlanması anlamına geliyordu. Uzmanlar, Antarktika’daki bu tür hızlı buzul hareketlerinin, Türkiye’nin kıyı koruma ve şehir planlama stratejilerini yeniden gözden geçirmesini, deniz seviyesindeki beklenen artışlara karşı daha dirençli altyapılar inşa etmesini ve riskli kıyı bölgelerinde yerleşimi sınırlandırmasını gerektirdiğini gösteriyordu.
Tehdit derinleşiyor
Antarktika’daki buzul depremlerinin beklenenden çok daha sık ve yoğun olduğunun ortaya çıkması, iklim değişikliğinin etkilerinin sanılandan daha hızlı ve sismik ölçekte gerçekleştiğini gösteriyordu. 13 yılda tespit edilen 362 buzul depremi ve bunların büyük bir kısmının kritik Thwaites Buzulu çevresinde olması, buzul kaybı sürecinin yalnızca yavaş bir erime değil, aynı zamanda ani ve şiddetli bir mekanik parçalanma içerdiğini ortaya koyuyordu.
Bu bulgu, buzul kaybı ve deniz seviyesi yükselmesi modellerine yeni ve acil bir değişken eklenmesi gerektiği anlamına geliyordu. Buzul depremlerinin binlerce kilometre uzağa yayılan güçlü titreşimler yaratması, bu felaket olaylarının ne kadar büyük ölçekli olduğunu kanıtlıyordu. Artık bilim insanlarının görevi, bu sismik hareketliliğin buzulun temel yapısını ne ölçüde zayıflattığını ve kopma (calving) olaylarını ne kadar hızlandırdığını anlamak ve küresel tehdidi somut verilerle dünyaya sunmaktı.
Kaynak: Avustralya Ulusal Üniversitesi (ANU), Geophysical Research Letters.





