Rusya Devlet Nükleer Enerji Kuruluşu Rosatom, İstanbul’da bu yıl onuncusu düzenlenen Karbon Zirvesi’ne katılarak nükleer enerjinin iklim değişikliğiyle mücadeledeki ve yeşil dönüşümdeki rolünü detaylı şekilde kamuoyuna sundu.
Rosatom tarafından yapılan açıklamaya göre, temiz enerji ve çevresel sürdürülebilirlik konularında önemli bir diyalog platformu haline gelen zirveye, 100’den fazla şirketten 1000’in üzerinde katılımcı iştirak etti. Zirvenin ana ortaklarından biri olan Rosatom, etkinliğin iş programları kapsamında çeşitli oturumlarda aktif olarak yer aldı.
Nükleer enerjinin yeşil dönüşümdeki yeri: Bilimsel ve ekonomik boyutlar
Rosatom Sürdürülebilir Kalkınma Departmanı Direktörü Polina Lion, etkinlik kapsamında gerçekleştirdiği sunumda, nükleer enerjinin sürdürülebilir enerji sistemlerindeki yeri ve sera gazı emisyonlarının azaltılmasına katkı sağlayan yapısını anlattı. Lion, VVER-1200 tipi 3+ nesil reaktörler başta olmak üzere Rosatom’un geliştirdiği ileri teknolojiye sahip nükleer güç santralleri ve küçük modüler reaktör (SMR) projeleri hakkında bilgi verdi.
Bu nükleer çözümler, çevreye olan etkileri asgari düzeye indirmekle kalmayıp aynı zamanda enerji arz güvenliğini de destekliyor. Lion’un sunumu, nükleer enerjinin yalnızca teknik değil, aynı zamanda iklim politikaları ve yeşil finansal kriterler açısından da değerlendirilmesi gerektiği fikrini öne çıkardı.
Tavsiye Edilen Haberler
‘Yeşil’ enerji kapsamında nükleer enerjinin yeri güçleniyor
Sunumunda nükleer enerjinin ‘yeşil’ enerji olarak kabul edilmesinin nedenlerini sıralayan Lion, şu ifadeleri kullandı:
“Nükleer enerjinin ‘yeşil’ doğasını kanıtlayan çok sayıda kriter mevcut. Bunların başında, santrallerin yaşam döngüsü boyunca sera gazı emisyonlarının oldukça düşük olması ve çevreye zararlı bir etki oluşturmaması geliyor. Ayrıca nükleer santrallerin güvenli işletimi, nükleer yakıtın güvenilirliği, minimum düzeyde atık üretimi, bu atıkların işlenmesi ve bertarafı için açık sistemlerin varlığı ve hizmetten çıkarma süreçlerinin güvence altına alınması gibi temel unsurlar da yeşil niteliklerin ayrılmaz parçalarıdır.”
Lion, bu kriterlerin tamamının Rosatom tarafından detaylı olarak çalışıldığını ve mevcut nükleer enerji çözümlerinin uluslararası yeşil düzenlemelerle tam uyumlu olduğunu vurguladı.
Türkiye’nin 2053 Karbon Nötr Hedefi için stratejik fırsat
Polina Lion ayrıca, Türkiye’nin 2053 yılına kadar karbon nötr olma hedefini hatırlatarak, nükleer enerjinin bu süreçte oynayabileceği role dikkat çekti. Türkiye’de yürütülmekte olan “yeşil taksonomi” hazırlıklarına işaret eden Lion, nükleer enerjinin bu sınıflandırma içinde sürdürülebilir ve yeşil bir enerji kaynağı olarak tanımlanmasının, Türkiye’nin uluslararası iklim taahhütlerini yerine getirme sürecinde önemli bir fırsat yaratacağını belirtti.
“Nükleer enerjinin Türkiye’nin yeşil taksonomi belgesinde yer almasını umut ediyoruz. Bu adım, Türkiye’nin karbon nötr hedefine ulaşması için düşük karbonlu, güvenli ve sürekli bir enerji çözümü sağlayacaktır.”
Rosatom’un küresel enerji stratejisi
Rosatom, yalnızca Rusya’da değil, dünya genelinde birçok ülkede yürüttüğü nükleer enerji projeleriyle düşük karbonlu enerji üretiminin yaygınlaştırılmasına katkıda bulunuyor. Kurum, yeşil finansman, karbon piyasaları ve sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde nükleer enerjinin daha fazla tanınması gerektiğini savunuyor.
Karbon Zirvesi’nde aktarılan bilgiler, nükleer enerjinin sadece enerji üretimi bağlamında değil; çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) kriterlerine uygunluğu bakımından da stratejik bir seçenek olduğunu ortaya koyuyor.
Nükleer enerji, yeşil geleceğin bir parçası olabilir mi?
Karbon Zirvesi’nde öne çıkan görüşler, nükleer enerjinin küresel enerji dönüşümünde göz ardı edilemeyecek bir rol üstlendiğini gösteriyor. Rosatom gibi kuruluşların geliştirdiği ileri teknoloji çözümler, enerji güvenliği ile çevresel sorumluluğun kesişim noktasında stratejik değer taşıyor.
Yeşil finans araçları, karbon azaltım hedefleri ve sürdürülebilirlik vizyonları içinde nükleer enerjinin daha fazla yer bulması, yalnızca enerji sektörünü değil, küresel iklim hedeflerini de doğrudan etkileyecek gelişmelerin önünü açıyor.
