İklim değişikliğiyle mücadelede çığır açacak bir proje olan Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) Biyokütle uydusu, Dünya’nın ormanlarını “tartmak” ve gezegenin karbon dengesine dair kritik veriler sağlamak amacıyla salı günü fırlatılacak. Türünün ilk örneği olan bu uydu, yaprak örtüsü ve bulutların arasından bakarak, ormanların iklim değişikliğine karşı koruma potansiyelini detaylı şekilde analiz edecek.
Biyokütle uydusu: Karbon depolama kapasitesini ölçmenin yeni yolu
ESA’nın Fransız Guyanası’ndaki Kourou uzay üssünden Türkiye saatiyle 22:15’te fırlatılması planlanan uydu, gezegenimizin ormanlarının karbon depolama kapasitesini doğrudan ölçebilecek. Şimdiye dek, gezegenin yağmur ormanlarında bulunan 1,5 trilyon ağacın depoladığı karbon miktarını kesin olarak ölçmek imkansızdı. Bu eksiklik, iklim değişikliği modellerinin doğruluğunu sınırlayan önemli bir faktördü.
Airbus liderliğinde geliştirilen proje, bilim insanlarının ormansızlaşma oranlarını daha etkili bir şekilde izlemelerine ve iklim değişikliği üzerindeki etkileri daha doğru modellemelerine yardımcı olmayı amaçlıyor.

“Uzay şemsiyesi” ile derinlemesine bakış
12 metre çapındaki dev anteniyle, Biyokütle uydusu adeta dev bir “uzay şemsiyesi” gibi açılacak. Bu büyük anten, çok uzun dalga boyuna sahip özel bir radar sistemi kullanacak. Bu sistem, geleneksel radarların göremediği orman örtüsünün altındaki kalın gövdeler ve dallar gibi derin yapıları ortaya çıkarabilecek.
Tavsiye Edilen Haberler
-

-

-

-
İklim DeğişikliğiAvrupa Parlamentosu, 2040 iklim hedefini belirledi
Airbus’ın jeolojik bilimler başkanı Dr. Ralph Cordey, “Bugün uzayda kullanılan çoğu radar sistemleri ormanların sadece üst katmanlarını — küçük dalları ve yaprakları — görüntüleyebiliyor. Ancak uzun dalga boylu radar teknolojisiyle ormanların derinliklerine inebiliyoruz,” dedi.
Yüksek teknolojiyle karbon depolamanın haritalanması
Yaklaşık 1,2 ton ağırlığındaki Biyokütle uydusu, bir bilgisayarlı tomografi (CT) taramasına benzer bir yöntem kullanarak ormanları katman katman tarayacak. Birden çok geçişte aynı alanları gözlemleyerek ağaçlardaki odunsu malzeme miktarının detaylı bir haritasını oluşturacak. Bu, atmosferdeki karbondioksiti tutan biyokütle miktarını hesaplamanın en etkili yollarından biri olarak görülüyor.

University College London’da uzaktan algılama profesörü olan Mat Disney, “Şu anda elimizdeki bilgiler çok parçalı. Tropik bölgelerdeki bir buçuk trilyon ağacın depoladığı karbonu doğru bir şekilde ölçmek devasa bir zorluk,” dedi. “Bu ölçümleri tutarlı bir şekilde yapabilmenin tek yolu uydular.”
Fırlatma zorluğu ve anten mekanizması
Biyokütle uydusunun başarılı bir şekilde çalışmaya başlaması için fırlatma ve antenin açılma süreci kritik öneme sahip. Dr. Cordey, büyük açılabilir antenin uzayda düzgün bir şekilde açılmasının, devasa bir şemsiyeyi açmaya benzediğini ancak boyutları ve koşulları nedeniyle çok daha karmaşık olduğunu belirtti.
Airbus, anten-reflektör mekanizmasını geliştirmek için Amerikan şirketi L3Harris Technologies ile iş birliği yaptı. L3Harris, büyük ve açılabilir sistemler konusunda dünya lideri konumunda.
İlk veriler ve gelecek planları
Fırlatma başarılı olursa, ekip altı ay içinde ilk karbon haritalarını üretmeyi hedefliyor. Uydu, beş yıl boyunca yıllık veri toplamaya devam edecek. Bu veriler, sadece karbon depolamanın mevcut durumunu değil, aynı zamanda yıllık ormansızlaşma ve biyokütle kaybı gibi değişimleri de detaylı şekilde belgeleyebilecek.
Prof. Disney, diğer optik uydu verilerinin — örneğin Landsat gibi — bulut örtüsünden etkilenmesi nedeniyle tropik bölgelerde eksik ve düzensiz veri sağladığını belirtti. Oysa Biyokütle uydusunun uzun dalga boylu radarı sayesinde, bulutların arkasındaki ormanlar bile net bir şekilde gözlemlenebilecek.
İklim bilimi için yeni bir dönem
Bu proje, 20 yılı aşkın bir süredir üzerinde çalışan bilim insanları için büyük bir dönüm noktası. Dr. Cordey, bu uydunun, ormanların iklim sistemimizde nasıl bir rol oynadığını daha iyi anlamamıza olanak sağlayacağını söyledi:
“Ormanlarımızın ve ağaçlarımızın gezegenimizin işleyişinde, özellikle de bugün ve gelecekte çok önemli olan iklim değişikliği süreçlerinde nasıl bir katkı sunduğunu nihayet daha net bir şekilde anlayabileceğiz.”









