Batı Avustralya’nın turkuaz sularının altında, insan gözünün kolayca fark edemediği ancak gezegenin geleceği için hayati önem taşıyan sessiz bir katliam yaşanıyor. Bilim insanları, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan ve biyolojik çeşitliliğin kalelerinden biri olarak kabul edilen Ningaloo Resifi’nde, daha önce eşi benzeri görülmemiş bir yıkımı belgeledi. Geleneksel turizm rotalarının merkezinde yer alan mercanların üçte ikisinin, şiddetli bir deniz sıcak hava dalgası sonucu öldüğü doğrulandı.
Peki, binlerce kilometre ötedeki bir resifte yaşanan bu “sessiz ölüm” neden tüm dünya için acil bir alarm niteliği taşıyor? Okyanus tabanındaki bu renk kaybı, yeryüzündeki yaşamın geleceği hakkında bize ne anlatıyor? Ve en önemlisi, üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye, ısınan suların yarattığı bu domino etkisinden nasıl nasibini alacak? Ningaloo’daki sessizlik, aslında yaklaşmakta olan küresel fırtınanın en gürültülü habercisi olabilir.

Batı Avustralya kıyılarında yaşanan ekolojik felaket
Bilimsel araştırmalar, geçtiğimiz yaz ve sonbahar aylarında Batı Avustralya kıyılarını etkisi altına alan rekor seviyedeki deniz sıcak hava dalgasının yıkıcı etkilerini gözler önüne serdi. Curtin Üniversitesi’nden bilim insanları, Ningaloo Resifi’nden başlayarak 1.500 kilometre kuzeydoğudaki Ashmore Resifi’ne kadar uzanan devasa bir alanda mercanların “haşlanarak” beyazladığını tespit etti.
Yapılan incelemeler, özellikle Ningaloo’nun kuzey lagününde yer alan ve turistlerin yoğun ilgi gösterdiği bölgelerde ekolojik yapının tamamen çöktüğünü gösteriyor. Yaşam alanının “mimarları” sayılan temel mercan türlerinin ölümüyle birlikte bölge, bilim insanlarının “derin ekolojik basitleşme” olarak adlandırdığı bir sürece girdi. Bu, karmaşık ve zengin bir ormanın kesilip yerine beton dökülmesine benzeyen, geri dönüşü çok zor bir biyolojik fakirleşme anlamına geliyor.
Tavsiye Edilen Haberler
-

-
Çevre KirliliğiDanimarka’dan sera gazı emisyonlarını yüzde 85 azaltma hedefi -
Yeşil YönetimBakan Murat Kurum’dan COP31 adaylığı açıklaması -


Mercanlar neden beyazlıyor ve ölüyor?
Mercan beyazlaması (bleaching), görsel bir değişimden çok daha fazlası, bir canlının hayatta kalma savaşıdır. Mercanlar, dokularında yaşayan ve onlara hem o canlı renklerini veren hem de fotosentez yoluyla besin sağlayan mikroskobik alglerle (zooxanthellae) simbiyotik bir ilişki içindedir. Ancak okyanus suyu sıcaklığı normalin üzerine çıktığında ve bu durum uzun süre devam ettiğinde, mercanlar stres altına girer ve bu algleri dışarı atar.

Geriye kalan, mercanın şeffaf dokusu altındaki kireçtaşı iskeletinin hayaletimsi beyazlığıdır. Eğer su sıcaklığı kısa sürede normale dönerse mercanlar iyileşebilir; ancak Ningaloo’da olduğu gibi sıcaklık stresi devam ederse, mercanlar açlıktan ölür ve iskeletleri yosunlarla kaplanarak kararır. Bilimsel veriler, gezegenimizdeki fazla ısının yaklaşık %90’ının okyanuslar tarafından emildiğini gösteriyor. Fosil yakıt kullanımı ve ormansızlaşma kaynaklı sera gazları, okyanusları devasa birer ısı deposuna dönüştürmüş durumda.

1600 mercandan geriye kalan hüzünlü istatistik
Curtin Üniversitesi’nden Doçent Zoe Richards ve ekibi, beyazlama olayının zirve yaptığı Mart ayında 40 kilometrelik bir hat boyunca 1.600 mercanı kayıt altına aldı. Ekim ayı sonunda, yani Avustralya baharında bölgeye geri dönen ekip, korkunç bir tabloyla karşılaştı. İşaretlenen mercanların yaklaşık 1.000 tanesi ölmüştü.
Minderoo Exmouth Araştırma Laboratuvarı ile ortak yürütülen çalışmada Richards, durumu şöyle özetledi: “Gördüğünüz o kısmen ağarmış mercanların iyileşmiş olabileceği umuduyla suya giriyorsunuz. Ancak ne yazık ki terazi ölümden yana ağır bastı. Mart ayında beyazlamış olan mercanların neredeyse tamamı yok oldu.”

Okyanusun altındaki ölümcül sessizlik
Resifler normalde suyun altında çıtırtıların, balık seslerinin ve yaşamın kaynaşmasının duyulduğu gürültülü şehirlerdir. Richards, Osprey ve Tantabiddi koruma alanlarında yaptığı dalışlarda bu seslerin yerini “ölümcül bir sessizliğe” bıraktığını vurguluyor.
Bölgedeki biyolojik çeşitlilik kaybı o kadar dramatik ki, araştırmacılar mutlu görünen tek canlının “deniz hıyarları” olduğunu belirtiyor. Deniz hıyarlarının, ölü organizmalarla ve atıklarla (detritus) beslenen çöpçüler olduğu düşünüldüğünde, bu durum resifin bir mezarlığa dönüştüğünün en net kanıtı. Richards, “Dışarıda bazı dayanıklı mercanlar var ama bunlar daha önce var olan çeşitliliğin sadece gölgesi. Balıklara, yengeçlere ve yumuşakçalara ev sahipliği yapan karmaşık yapı yok oldu” diyerek yaşanan “ortak yok oluşa” dikkat çekiyor.
Küresel ısınmanın termometresi kırılıyor
Ningaloo’daki bu yıkım, münferit bir olay değil. Dünya genelinde 80’den fazla ülkedeki resiflerin %80’inden fazlasını etkileyen, kayıtlara geçmiş dördüncü ve en şiddetli küresel kitlesel beyazlama olayının bir parçası.
Bilim insanları, mercanları okyanusun “termometresi” olarak nitelendiriyor. Richards, “Beyazladıklarında bize sıcaklığın çok yüksek olduğuna dair net bir sinyal gönderiyorlar. Konuşmuyorlar ama bağırıyorlar” diyor. Uzmanlar, tropikal mercan resiflerinin uzun vadede tamamen yok olma riskiyle karşı karşıya olduğu ve ekosistem çöküşünün eşiğinde olunduğu konusunda hemfikir.
Türkiye ve Akdeniz havzası için alarm çanları
Bu haber, Avustralya’dan binlerce kilometre uzaktaki Türkiye için de ciddi uyarılar barındırıyor. Tropikal resiflerimiz olmasa da, Akdeniz ve Ege kıyılarımız hızla ısınan suların tehdidi altında. “Akdeniz’in tropikalleşmesi” olarak bilinen süreçte, yerli türler (örneğin deniz çayırları ve süngerler) sıcaklık stresi nedeniyle azalırken, Süveyş Kanalı üzerinden gelen istilacı türler (balon balığı, aslan balığı) artış gösteriyor.
Türkiye kıyılarında son yıllarda görülen “müsilaj” felaketi ve deniz suyu sıcaklıklarının mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi, tıpkı Ningaloo’daki mercan beyazlaması gibi bir ekosistem stres belirtisidir. Denizlerimizdeki biyoçeşitlilik kaybı, balıkçılık ekonomisinden turizme kadar geniş bir yelpazede Türkiye’yi doğrudan etkileyecek bir potansiyele sahip.
Anılarda kalan bir dünya mirası mı?
Zoe Richards’ın “Tüm hayatımı mercan araştırmalarına adadım. Mercanlardan ve resiflerden geriye kalan tek şeyin anılar olduğu noktayı gözümün önüne getirmeye başlıyorum” sözleri, bilim dünyasındaki çaresizliğin ve “ekolojik yasın” en somut ifadesidir. Ningaloo Resifi’ndeki sessizlik, sadece balıkların gittiği anlamına gelmiyor; gezegenin yaşam destek ünitelerinden birinin fişinin çekildiği anlamına geliyor.
Dünya Mirası listesindeki bir alanın, koruma statüsüne rağmen iklim krizinin etkilerinden kaçamaması, yerel koruma önlemlerinin artık tek başına yeterli olmadığını kanıtlıyor. Fosil yakıt emisyonları radikal bir şekilde düşürülmedikçe, okyanuslarımızdaki bu “sessizlik” giderek yayılacak ve geriye sadece, bir zamanlar orada var olan renk cümbüşünün fotoğrafları kalacak.
Kaynak: Guardian









