Yaklaşık 10 yıl önce, Paris’in dışındaki bir konferans salonunda dünyanın geleceğini şekillendiren bir gelişme yaşandı.
Uzun yıllar süren zorlu müzakerelerin ardından neredeyse tüm ülkeler, küresel ısınmanın yıkıcı etkilerini yavaşlatmak için tarihi bir karara imza attı.
Paris Anlaşması’nın temel ilkesi basitti: Her ülke, iklim kirliliğini kendi koşullarına göre azaltmak için hedefler belirleyecekti.
Zengin ve sanayileşmiş ülkelerin daha hızlı hareket etmesi, düşük gelirli ülkelerin ise bu dönüşüm için gerekli finansmana erişmesine yardımcı olunması bekleniyordu.
Bugün, o imzanın üzerinden 10 yıl geçti.
Peki, bu süre zarfında gerçekten bir şey değişti mi?
Cevap: Evet, ama karmaşık.
Bazı alanlarda kayda değer ilerlemeler sağlanırken, bazı sorunlar hâlâ çözülemedi.
Yine de bir gerçek var: Paris Anlaşması hâlâ yürürlükte ve ABD dışında tüm ülkeler bağlılığını sürdürüyor.
Aşağıda, son 10 yılda yaşanan 10 önemli gelişmeye yakından bakıyoruz.
Tavsiye Edilen Haberler
-

-

-

-
İklim DeğişikliğiAvrupa Parlamentosu, 2040 iklim hedefini belirledi
Emisyonlar azaldı ama hedef uzak

İyi haberle başlayalım: Küresel karbon emisyonları artış hızını yavaşlattı.
Bu, küresel sıcaklık artışı eğrisinin aşağı yönlü kıvrılması anlamına geliyor.
Ülkeler mevcut politikalarına devam ederse, yüzyıl sonuna kadar sıcaklık artışının 2,5 ila 2,9°C arasında kalması bekleniyor.
Bu, 2015’te öngörülen 3,8°C’lik artıştan ciddi bir düşüş anlamına geliyor.
Ancak dünyanın en büyük emisyon kaynakları — Çin, ABD, Avrupa Birliği ve Hindistan — hâlâ Paris taahhütlerini tam olarak yerine getirebilmiş değil.
❝Her bir derecelik ısınma, milyonlarca hayatı etkiliyor. Örneğin, ortalama sıcaklıktaki bir derecelik artış, Sahra Altı Afrika’daki çocuklar için sıtma riskini yüzde 77 artırıyor.❞
Son 10 yıl, kayıtlara geçen en sıcak dönem oldu

Sanayi Devrimi’nden bu yana kömür, petrol ve gaz kullanımı küresel sıcaklıkları sürekli artırdı.
Ve şimdi elimizde çarpıcı bir veri var: Son 10 yıl, kayıtlardaki en sıcak 10 yıl oldu.
En sıcak yıl ise 2024 olarak tarihe geçti.
O yıl Hindistan’da seçim görevlileri ve Suudi Arabistan’da hacılar aşırı sıcaklardan yaşamını yitirdi.
2025 yazında, Eyfel Kulesi’nin zirvesi geçici olarak kapatıldı, ABD’nin bazı eyaletlerinde okullar sıcaklık nedeniyle tatil edildi.
Küresel ısınma artık istatistik değil; gündelik hayatın bir gerçeği.
Güneş enerjisi beklenenden çok daha hızlı yayıldı

Güneş enerjisi son üç yıldır, dünya genelinde yeni elektrik üretiminde en büyük paya sahip kaynak konumunda.
Bu büyümenin lokomotifi Çin oldu.
Çinli şirketler, güneş panelleri ve hücreleri üretiminde öylesine büyük bir kapasiteye ulaştı ki fiyatlar hızla düştü.
Bugün Almanya’da balkonlardan sarkan paneller, Suudi Arabistan çöllerinde uzanan dev güneş tarlaları ve Hindistan’da artan temiz enerji yatırımları bunun kanıtı.
Güneş ve kara rüzgarı enerjisi artık dünyanın en ucuz elektrik kaynakları arasında.
Hindistan’ın elektrik üretim kapasitesinin yarısından fazlası artık güneş, rüzgar ve hidroelektrikten geliyor.
Elektrikli araçlar artık hayatın parçası

Paris Anlaşması imzalandığında elektrikli araçlar lüks kabul ediliyordu.
Bugünse tablo tamamen değişti: Satılan her beş araçtan biri elektrikli.
ABD’de 265 bin çocuk elektrikli okul otobüsleriyle taşınıyor.
Kenya’da elektrikli motosiklet taksiler gündelik ulaşımın parçası haline geldi.
Çinli üreticiler ise Brezilya’dan Suudi Arabistan’a kadar yeni fabrikalar açarak küresel pazarı dönüştürüyor.
BloombergNEF verilerine göre, elektrikli araçlar günde 2 milyon varil petrol talebini ortadan kaldırıyor — bu, Almanya’nın toplam günlük talebine eşdeğer.
Zengin ülkelerin katkısı hâlâ sınırlı

Paris Anlaşması, ülkeler arasında ortak ama farklı sorumluluklar ilkesine dayanıyordu.
Zengin ülkelerden, gelişmekte olan ülkelere iki alanda destek vermeleri bekleniyordu:
- Yenilenebilir enerjiye geçiş
- İklim değişikliğine uyum
2024’te varılan uzlaşmaya göre, düşük gelirli ülkelerin 2035’e kadar her yıl 1,3 trilyon dolar desteğe ihtiyacı olacak.
Bu miktarın 300 milyar dolarlık kısmının kamu fonlarından karşılanması öngörülüyor.
Ancak bu finansmanın kaynağı hâlâ belirsiz.
Bu arada, yoksul ülkeler iklim felaketlerinden en ağır darbeyi alıyor.
Toparlanma süreçleri, onları daha derin borç batağına sürüklüyor.
Kömür geriliyor, ama çin direniyor

Kömür, modern endüstrinin temel enerjisi olsa da en kirli fosil yakıt.
Son on yılda kömür tüketimi birçok gelişmiş ülkede düşüşe geçti.
Örneğin, Birleşik Krallık 2024’te son kömür santralini kapattı ve elektriğinin yarısından fazlasını yenilenebilir kaynaklardan sağlamaya başladı.
Ancak Çin’de tablo farklı: Ülke, tarihteki en yüksek sayıda yeni kömür santraline onay verdi.
Ekonomisini temizleyeceğini söyleyen Pekin yönetimi, hâlâ kömüre bağımlı.
Doğalgaz: ABD’nin yeni gücü

Paris Anlaşması sonrası dönemde ABD, dünyanın önde gelen doğal gaz üreticisi ve ihracatçısı konumuna yükseldi.
Bu artışın mimarı, hidrolik kırma teknolojisi.
Eski Başkan Donald Trump’ın ikinci döneminde atanan Enerji Bakanı Chris Wright, gaz ihracatını diplomatik bir araç haline getirdi.
Doğal gaz, kömüre göre daha temiz bir kaynak olsa da, uzun vadede dünyayı fosil yakıtlara bağımlı kılma riski taşıyor.
Ormanlar karbon süper gücünü kaybediyor

Artan sıcaklıklar ve kuraklık, dünya genelinde orman yangınlarını artırdı.
Bu durum, ormanların karbon depolama kapasitesini sınırlıyor.
❝Amazon yağmur ormanlarının bazı bölümleri artık emdiğinden daha fazla karbon salıyor.❞
Benzer bir eğilim, son yıllarda Avustralya’nın yağmur ormanlarında da gözlemlendi.
Mercanlar Beyazlıyor, Okyanus Alarm Veriyor

2015’ten bu yana iki büyük küresel mercan beyazlama olayı yaşandı.
Deniz suyu sıcaklıklarının artışı, bu olayların sıklığını ve etkisini büyüttü.
Mercanlar yalnızca ekosistem değil, milyonlarca insan için geçim kaynağı.
Tüm deniz türlerinin dörtte biri yaşam döngülerinde resiflere bağımlı.
Ancak umut da var: Bazı mercan türlerinin ısı dalgalarına beklenenden daha dayanıklı olduğu tespit edildi.
Yapay zeka, elektrik talebini artırıyor

ABD’nin elektrik tüketimi 2010’larda durağandı.
Ancak son yıllarda veri merkezleri ve yapay zeka sistemleriyle bu tablo değişti.
Küresel ısınmanın dünya ekonomisine maliyeti yılda 1,4 trilyon dolar.
İnsanlık artık, iklim değişikliğine uyum sağlamak zorunda.
Bu süreçte dünyanın dört bir yanında yaratıcı çözümler geliştiriliyor:
- Hindistan’da kadın sendikaları aşırı sıcaklara karşı sigorta sistemi kurdu.
- Çinli şehir plancıları, sel sularını emen gözenekli zeminler tasarlıyor.
- ABD’de okullara gölgelik alanlar eklendi.
- Afrika’da çiftçiler iklime dayanıklı ürünlere yöneliyor.
Ancak bu çabaların ortak sorunu aynı: Kaynak eksikliği.
İklim uyum fonları azalıyor, ihtiyaçlar artıyor.
Mücadele devam ediyor
Paris Anlaşması, dünya tarihinin en kapsamlı iklim uzlaşısı olarak hâlâ ayakta.
Ancak hedeflenen 1,5°C sınırını koruyabilmek için daha hızlı eylem, daha güçlü finansman ve küresel dayanışma gerekiyor.
❝İklim değişikliği artık geleceğin değil, bugünün meselesi.❞
Türkiye’nin adaptasyonu ve yatırım ikilemi
Paris Anlaşması’nın 10. yıl değerlendirmesi, Türkiye için de kritik öneme sahip iki ana noktaya işaret etti: adaptasyon ve yatırım. Küresel ısınmanın yol açtığı yıllık 1,4 trilyon dolarlık fiziksel hasar, Türkiye ekonomisinin de aşırı hava olaylarına karşı dayanıklı hale gelmesini zorunlu kılıyor. Çin’in şehirlerde sel sularının sızmasına izin veren gözenekli yüzeyler oluşturması veya ABD’deki okullara gölgelik eklenmesi gibi adaptasyon çözümleri, Türkiye’nin de özellikle kentsel altyapıda uygulaması gereken somut adımlardır. Ancak en büyük sorun, adaptasyon çabalarına yardım edecek küresel finansmanın yetersiz kalmasıdır. Türkiye, yenilenebilir enerji alanındaki hızlı büyümeyi sürdürürken, doğal gaz kullanımının yükselişi gibi küresel trendleri de yakından izlemeli ve uzun vadeli emisyon taahhütlerini buna göre şekillendirmelidir.
Başarı ivmesi, siyasi irade eksikliği
Paris Anlaşması’nın 10. yılı, insan yaratıcılığının ve teknolojik ilerlemenin iklim krizini yavaşlatma potansiyelini (özellikle güneş enerjisi ve elektrikli araçlar) kanıtladı. Ancak bu başarı ivmesi, büyük emisyon kaynaklarının taahhütlerini yerine getirmemesi ve zengin ülkelerin finansal sorumluluktan kaçınmasıyla gölgelendi. WMO’nun son 10 yılın en sıcak yıllar olduğu tespiti, elimizdeki sürenin ne kadar azaldığını gösteriyor. Küresel ısınma yolculuğumuz, artık teknolojik olarak mümkün olanı siyasi ve ahlaki olarak başarmak zorunda olduğumuz kritik bir dönemeçte. Geriye kalan 2,5°C’lik tehlikeli ısınma projeksiyonunu 1,5°C’ye çekmek için fosil yakıt lobisinin gücünü kıracak ve adaptasyon için gerekli olan trilyon dolarlık finansmanı sağlayacak küresel bir irade şarttır.
Kaynak: New York Times









