İklim davalarında dönüm noktası: AB, felaketlerin ‘suçlusunu’ tespit edecek yeni teknolojiyi duyurdu

Yaşadığımız sel felaketleri, kavurucu sıcak dalgaları veya tarım alanlarını yok eden dolu fırtınaları sadece “doğanın bir cilvesi” mi, yoksa insan faaliyetlerinin doğrudan bir sonucu mu? Yıllardır tartışılan bu soruya Avrupa Birliği, bilimsel ve hukuki bir netlik kazandırmaya hazırlanıyor. AB, aşırı hava olaylarında iklim değişikliğinin parmak izini tespit edecek devrim niteliğinde bir hizmeti devreye sokuyor. Bu gelişme, sadece meteoroloji bilimini değil, trilyon dolarlık sigorta sektörünü ve uluslararası hukuk sistemini kökten değiştirme potansiyeline sahip.

Peki, bir fırtınanın faturasını şirketlere veya devletlere kesmek mümkün olabilecek mi? Bu yeni teknoloji, iklim tazminatı davalarında “delil” niteliği taşıyarak hukuk sistemini nasıl kilitleyebilir? Ve en önemlisi, iklim krizinin en sert vurduğu Akdeniz Havzası’nda yer alan Türkiye için bu bilimsel ilerleme, bir kurtuluş reçetesi mi yoksa yeni ekonomik yükümlülükler mi getirecek?

Avrupa’nın yeni iklim dedektifi: Copernicus ve atıf bilimi

Avrupa Birliği’nin uzay ve yeryüzü gözlem programı Copernicus İklim Değişikliği Servisi, “Atıf Bilimi” (Attribution Science) adı verilen yeni bir disiplini kurumsallaştırıyor. Reuters’a konuşan bilim insanlarına göre, bu yeni hizmetin temel amacı, hükümetlerin ve kurumların kötüleşen hava koşullarının yarattığı fiziksel ve finansal riskleri net bir şekilde ölçebilmesini sağlamak.

Çevre Bülteni

Doğanın Hikâyesine Ortak Ol

Her hafta iklim krizi, çevre kirliliği, doğa koruma ve sürdürülebilirlikle ilgili en önemli haberleri al.

×

Copernicus İklim Değişikliği Servisi Direktörü Carlo Buontempo, bu girişimi “İlk kez sürekli faaliyet gösteren bir atıf ofisi olacak” sözleriyle tanımlıyor. Proje için ilk etapta üç yıllık bir süre zarfında 2,5 milyon avroluk bir bütçe ayrıldı. Sistemin gelecek yılın sonuna kadar tam kapasiteyle çalışması ve her ay, yaşanan aşırı hava olayından en geç bir hafta sonra iki detaylı değerlendirme raporu sunması planlanıyor.

Fotoğraf: Claudio Schwarz

Atıf bilimi nasıl çalışıyor: Simüle edilmiş iki dünya

Sistemin çalışma prensibi, oldukça karmaşık bir “fark bulma” oyununa dayanıyor. Bilim insanları, süper bilgisayarlar aracılığıyla iki farklı dünya simülasyonu çalıştıracak:

  1. Mevcut Dünya: Sera gazı emisyonlarının atmosferi ısıttığı, bugünkü sanayileşmiş dünya.
  2. Alternatif Dünya: İnsanların atmosfere hiç sera gazı pompalamadığı, sanayi devrimi öncesi iklim koşullarının korunduğu bir dünya.

Herhangi bir sel veya sıcak hava dalgası yaşandığında, bu olay her iki simülasyonda da test edilecek. Eğer felaket, “Mevcut Dünya”da gerçekleşip “Alternatif Dünya”da gerçekleşmiyorsa veya şiddeti çok daha azsa, bilim insanları bu olayın iklim değişikliği kaynaklı olduğunu matematiksel bir kesinlikle kanıtlayabilecek. Projenin teknik sorumlusu Freja Vamborg, “Aşırı bir olay yaşandığında bunun iklim değişikliğiyle nasıl bir bağlantısı olduğunu anlamak gerekiyor” diyerek, bu verilerin hayati önem taşıdığını vurguluyor.

Hukuk ve finans dünyasında kartlar yeniden dağıtılıyor

Bu bilimsel girişimin en sarsıcı etkisi mahkeme salonlarında ve sigorta şirketlerinin genel merkezlerinde hissedilecek. Uzmanlar, atıf biliminin gelişmesiyle birlikte, iklim davalarında “nedensellik bağı” kurmanın kolaylaşacağına dikkat çekiyor.

Kâr amacı gütmeyen Uluslararası Çevre Hukuku Merkezi’nden (CIEL) kıdemli avukat Erika Lennon, “Atıf bilimi hakkında ne kadar çok bilgiye sahip olursak, en çok etkilenenlerin davalarını mahkemeye başarıyla taşımaları o kadar kolay olacak” diyor. Geçmişte bir şirketin emisyonlarının spesifik bir sel felaketine neden olduğunu kanıtlamak imkansızken, bu yeni verilerle davacılar ellerinde somut kanıtlarla hakim karşısına çıkabilecek.

Örneğin, Mayıs ayında bir Alman mahkemesi, Perulu bir çiftçinin Alman enerji devi RWE’ye karşı açtığı davayı reddetmişti. Çiftçi, And Dağları’ndaki buzulların erimesinden RWE’nin emisyonlarını sorumlu tutmuştu. Mahkeme, atıf biliminin kullanıldığı davada tazminat miktarını yetersiz bulsa da, Uluslararası Adalet Divanı Temmuz ayında atıf biliminin yasal olarak uygulanabilir olduğunu belirtti. London School of Economics’ten hukuk araştırmacısı Noah Walker-Crawford, bu tür davaların gelecekte artacağını öngörüyor.

Sigorta sektörü ve risk yönetimi

Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü’nden çevre bilimci Johan Rockstroem, finans dünyasının bu verilere aç olduğunu belirtiyor. Sigorta şirketleri, risk primlerini belirlerken artık “geçmiş verileri” değil, “iklim kaynaklı gelecek projeksiyonlarını” kullanmak zorunda.

“Finans kuruluşları riskin farkındadır ve riskin ölçülmesi gerekir” diyen Rockstroem, bu hizmetin şirketlerin varlıklarını koruması için kritik bir araç olacağını savunuyor. Imperial College London’dan ünlü iklim bilimci Friederike Otto ise hükümetlerin kendi meteoroloji servisleri aracılığıyla bu kanıtları görmelerinin, iklim politikalarındaki kutuplaşmayı azaltabileceğini umuyor.

Türkiye ve Akdeniz havzası için stratejik önem

Bu gelişme, iklim değişikliğinin “sıcak noktası” (hotspot) olarak kabul edilen Akdeniz Havzası’ndaki Türkiye için hayati uyarılar içeriyor.

  1. Karadeniz Selleri ve Orman Yangınları: Türkiye’de son yıllarda sıklaşan Karadeniz’deki sel felaketleri ve Ege/Akdeniz’deki orman yangınlarının ne kadarının “doğal”, ne kadarının “iklim krizi kaynaklı” olduğu bu teknolojiyle netleşebilir.
  2. Tarımsal Sigortalar (TARSİM): Atıf bilimi, Türkiye’deki tarım sigortaları sistemini yeniden şekillendirebilir. Çiftçilerin yaşadığı ürün kayıplarının iklim değişikliğine bağlanması, devlet desteklerinin ve sigorta ödemelerinin yapısını değiştirebilir.
  3. Uluslararası Fonlar: Türkiye, iklim krizinden en çok etkilenen ülkelerden biri olarak, bu tür bilimsel verileri kullanarak uluslararası Yeşil İklim Fonu gibi mekanizmalardan daha fazla pay talep edebilir. “Bakın, bu felaket küresel ısınma yüzünden oldu ve biz mağduruz” demek, bilimsel kanıtla çok daha güçlü bir diplomatik koza dönüşecektir.

“Doğal afet” kavramının sonu mu?

Avrupa Birliği’nin bu hamlesi, insanlık tarihinde “doğal afet” kavramının içinin boşaltıldığı yeni bir dönemin habercisidir. Artık bir sel sadece yağmurun çok yağması değil, atmosferin insan eliyle ısıtılmasının bir sonucudur. Bu, sorumluluğu “kaderden” alıp “faillere” yükleyen devasa bir paradigma değişimidir.

Bu teknoloji, özellikle gelişmekte olan ülkeler ve iklim aktivistleri için güçlü bir silah olacaktır. Ancak aynı zamanda, devletler ve şirketler için devasa bir hukuki risk anlamına geliyor. Eğer bir fırtınanın faturası bir enerji şirketine veya yetersiz önlem alan bir belediyeye bilimsel kesinlikle kesilebilirse, dünya ekonomisinde taşlar yerinden oynayacaktır. AB’nin bu girişimi, bilimin sadece dünyayı anlamak için değil, adaleti sağlamak için de nasıl kullanılabileceğinin en somut örneğidir.

Kaynak: Reuters

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top