Türk sanayisi, üretim bantlarını ve enerji altyapısını kökten değiştirecek tarihi bir dönüşümün eşiğinde duruyor. 1 Aralık 2025 tarihinde yürürlüğe girecek olan “Endüstriyel Emisyonların Yönetimi Yönetmeliği”, sadece bir mevzuat değişikliği değil, aynı zamanda sanayi tesislerinin hayatta kalma stratejilerini yeniden belirleyen bir milat olarak kabul ediliyor. Peki, fabrikaların bacasından çıkan dumandan, işçilerin ısındığı sisteme kadar her şeyi etkileyecek bu düzenleme neden bu kadar kritik?
Bu yönetmelik, ekonomik büyümenin motoru olan sanayiyi, aynı zamanda iklim krizinin en büyük faillerinden biri olmaktan çıkarmayı hedefliyor. Küresel sera gazı emisyonlarının üçte birinin endüstriyel faaliyetlerden kaynaklandığı bir dünyada, Türkiye’nin bu adımı atması bir tercih değil, küresel ticarette var olabilmek için bir zorunluluk. Sanayiciler için artık şu soru masada: Enerji maliyetlerini düşürüp yeşil dönüşüme ayak uydurarak rekabetçi mi kalacaksınız, yoksa eski teknolojilerin yarattığı karbon yükü altında ezilecek misiniz?

Sanayinin en büyük enerji kalemi mercek altında
Dünya genelinde sanayi sektörü, enerji tüketiminin ve karbon emisyonlarının merkez üssü konumunda. İstatistiklere göre, bir sanayi tesisinin operasyonel giderlerinin çok büyük bir kısmını enerji maliyetleri oluşturuyor ve bu enerjinin önemli bir bölümü de iklimlendirme ve ısıtma sistemlerinde harcanıyor. Yeni yönetmelik, tesislerin enerji tüketimini azaltmasını, emisyonları sınırlamasını ve çevre dostu teknolojilere geçiş yapmasını yasal bir zorunluluk haline getiriyor.
Yürürlük tarihine çok kısa bir süre kala, organize sanayi bölgelerinden müstakil fabrikalara kadar binlerce tesis, çevresel yükümlülüklerini yerine getirmek ve cezai yaptırımlarla karşılaşmamak için hummalı bir çalışma içinde. Bu hazırlık sürecinde, özellikle yüksek tavanlı ve geniş hacimli fabrikaların ısıtılmasında kullanılan geleneksel yöntemlerin verimsizliği, sanayicileri alternatif arayışına itiyor.
Tavsiye Edilen Haberler
Geleneksel sistemlerden radyant teknolojiye kaçış
Sanayicilerin gündemindeki en sıcak konu, karbon salınımını minimize ederken enerji faturalarını düşüren “radyant ısıtma sistemleri”. Geleneksel sıcak hava üflemeli sistemler, ısınan havanın yükselmesi prensibiyle çalıştığı için, yüksek tavanlı fabrikalarda önce çatıyı ısıtarak büyük bir enerji israfına yol açıyor. Oysa radyant sistemler, tıpkı güneşin dünyayı ısıtması gibi, havayı ısıtmadan doğrudan cisimleri ve insanları ısıtarak verimlilik sağlıyor.
Sektör temsilcileri ve enerji uzmanları, bu teknolojik değişimin kaçınılmaz olduğunu vurguluyor. Çukurova Isı Yönetim Kurulu Üyesi Osman Ünlü, sahadaki bu hareketliliği doğrulayarak, 1 Aralık tarihinin sektörde bir “uyanış” başlattığını belirtiyor. Ünlü, “Sanayiciler artık sadece günü kurtarmayı değil, geleceği planlamayı hedefliyor. Geleneksel, hantal ve verimsiz sistemlerden, nokta atışı ısıtma yapabilen radyant teknolojilere kitlesel bir geçiş var” değerlendirmesinde bulunuyor.
Yüzde 70 tasarruf vaadi ve teknik detaylar
Bu dönüşümün ekonomik boyutu ise oldukça çarpıcı. Özellikle Avrupa Komisyonu’nun Ecodesign (ErP) Direktifi’ne uygun olarak geliştirilen yeni nesil ısıtıcılar, işletmelere ciddi tasarruf imkanları sunuyor. Örneğin, seramik plakalı radyant ısıtıcılar (Goldsun CPH serisi gibi), yüksek yüzey sıcaklığı ve özel tasarım plakaları sayesinde, ısıyı çok daha yoğun ve odaklanmış bir şekilde iletiyor. Bu sistemlerin, geleneksel konvektif sistemlere göre yüzde 70’e varan oranlarda enerji tasarrufu sağladığı belirtiliyor.
Genel alan ısıtmasında kullanılan borulu radyant sistemler (Blackheat serisi gibi) ise, içerisindeki yanma sonucu oluşan sıcak gazın borular içinde dolaşması ve borunun yaydığı ışınımla ortamı ısıtması prensibine dayanıyor. Bu yöntem, merkezi sıcak hava üflemeli sistemlere kıyasla yüzde 50 daha az yakıt tüketimi anlamına geliyor. Bir fabrikanın aylık doğalgaz faturasının yarı yarıya düşmesi, yıllık bilançoda devasa bir kârlılık artışı demek.
Kurulum süreçleri ve operasyonel kolaylık
Sanayicilerin teknoloji değişimindeki en büyük korkularından biri, üretim bandının durması ve iş kaybı yaşanmasıdır. Ancak yeni nesil sistemler bu endişeyi de ortadan kaldırıyor. Osman Ünlü, dönüşüm sürecinin sanıldığı kadar sancılı olmadığını vurgulayarak, “Isıtma tarafında geçiş süreci oldukça pratik. Kurulumlar genellikle 7 ila 10 gün içinde tamamlanıyor. En önemlisi, montaj işlemleri fabrikanın günlük üretimini aksatmadan, mesai saatleri dışında veya bölgesel çalışmalarla yapılabiliyor” ifadelerini kullanıyor. Bu durum, işletmelerin “dönüşüm maliyeti”ne ek bir “iş gücü kaybı” eklememesini sağlıyor.
Türkiye’nin ihracatına yeşil kalkan
Bu yönetmelik ve beraberindeki teknolojik dönüşüm, Türkiye’nin ihracat potansiyeli için hayati önem taşıyor. Avrupa Birliği’nin “Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması” (SKDM) devreye girdiğinde, karbon ayak izi yüksek olan ürünlere ek vergiler uygulanacak. Türk sanayisi, eğer ısıtma sistemlerinden üretim hatlarına kadar “yeşil dönüşümü” gerçekleştiremezse, en büyük pazarı olan Avrupa’da rekabet gücünü kaybetme riskiyle karşı karşıya.
1 Aralık 2025’te yürürlüğe girecek yönetmelik, bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin 2053 Net Sıfır Emisyon hedefine ulaşması ve ihracatçının üzerindeki “karbon vergisi” tehdidini hafifletmesi açısından stratejik bir adım olarak değerlendiriliyor. Yüzde 70’e varan enerji tasarrufu sağlayan sistemlerin yaygınlaşması, aynı zamanda Türkiye’nin enerji ithalatı faturasının düşmesine de makroekonomik düzeyde katkı sağlayacaktır.
Zorunluluktan doğan fırsat
1 Aralık 2025 tarihi yaklaştıkça sanayideki telaşın artması normaldir. Ancak bu süreci sadece “yasal bir zorunluluğu yerine getirmek” olarak görmek vizyonsuzluk olur. Endüstriyel Emisyonların Yönetimi Yönetmeliği, Türk sanayicisine aslında şunu söylüyor: “Verimsiz sistemlerini çöpe at, hem dünyayı kirletme hem de paran cebinde kalsın.”
Isıtma sistemlerindeki bu teknolojik güncelleme, ilk yatırım maliyeti gerektirse de, sağladığı %50-70 arası tasarrufla kendini çok kısa sürede amorti eden nadir yatırımlardan biridir. Radyant ısıtma sistemlerine geçiş, bir fabrikanın sadece “çevreci” görünmesini değil, aynı zamanda finansal olarak daha “dirençli” olmasını sağlıyor. Sanayicinin bu yeşil dalgayı yakalaması, geleceğin dünyasında var olabilmesinin tek anahtarıdır.
Kaynak: Sektörel Bültenler / Çukurova Isı Basın Açıklaması

