Asya’da iklim krizi ve insan tahribatı sel felaketlerini daha ölümcül hale getiriyor: 1.200 can kaybı

Yayın: 3 Aralık 2025 08:39
Güncelleme: 3 Aralık 2025 08:39

Asya kıtası, yoğun muson mevsimi ve arka arkaya gelen siklonların etkisiyle tarihinin en ölümcül sellerinden bazılarını yaşıyor. Küresel ısınmanın şiddetini artırdığı bu aşırı hava olayları, temel altyapıyı tahrip ederek ve geniş manzaraları yeniden şekillendirerek geride çatı katlarında mahsur kalan aileler ve çamur altında kalan evler bıraktı. Geçen hafta yaşanan şiddetli olaylar sonucunda en az 1.200 kişi hayatını kaybetti ve bir milyon kişi evlerinin akıbetini bilmeden kaçmak zorunda kaldı.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), sıcaklıklar arttıkça Güney ve Güneydoğu Asya’nın daha yoğun yağışlara ve sel sıklığında “büyük bir artışa” maruz kalacağını öngörüyor. Peki, doğal döngüler ve insan kaynaklı karbon kirliliği bu felaketlerin boyutunu nasıl büyütüyor? Bilim insanları neden artık rüzgârın değil, suyun temel yıkım nedeni olduğunu söylüyor? Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölge ülkeleri, bu ölümcül hava olaylarından korunmak için nasıl bir erken uyarı ve adaptasyon stratejisi izlemelidir?

Felaketin ana nedeni artık rüzgâr değil, su

Uzmanlar, bu sezon Asya’yı vuran siklonların sayısından çok, taşıdıkları nem ve yıkım gücü açısından farklılaştığını belirtiyor. Hindistan Tropikal Meteoroloji Enstitüsü’nden iklim bilimci Roxy Koll, artık felaketin ana nedeninin rüzgâr değil, su olduğunu ifade etti. Bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek olarak, daha sıcak havanın her santigrat derece başına yaklaşık %7 daha fazla nem tutabilmesi, bu fırtınaları daha yıkıcı hale getiriyor.

Çevre Bülteni

Doğanın Hikâyesine Ortak Ol

Her hafta iklim krizi, çevre kirliliği ve sürdürülebilirlikle ilgili en önemli haberleri al.

Fazladan su, daha sıcak okyanuslardan gelen enerji artışıyla birleşince çok daha güçlü fırtınaların oluşmasına yol açmaktadır. Koll, “Güney ve Güneydoğu Asya’da bu sezon fırtınalar olağanüstü miktarda nem taşıyor. Daha sıcak okyanus ve atmosfer bu sistemleri suyla dolduruyor,” diyerek, orta şiddetteki siklonların bile artık nehirleri boğan ve ardışık felaketlere yol açan yağışlara neden olduğunu belirtiyor. La Niña ve negatif Hint Okyanusu dipolü gibi doğal hava düzenleri de fırtınaların oluşması için gerekli koşulları desteklemiştir.

İnsan eliyle tetiklenen ikincil felaketler

Sonia Seneviratne (ETH Zürih), iklim değişikliğinin yağış miktarını artırmadaki rolüyle çelişmemekle birlikte, sellerin boyutunu büyüten başka insan faktörleri olduğunu vurguladı. Özellikle engebeli bölgelerde toprakları gevşetip yamaçları dengesizleştiren yoğun yağışlar, yolların, demiryollarının ve elektrik şebekelerinin kesintiye uğramasına yol açarak kurtarma çalışmalarını aksatmıştır.

  • Ormansızlaşmanın Rolü: Sular altında kalan bölgelerde ormansızlaşmanın da yaşandığı Endonezya’da, suyu emerek toprağı stabilize edebilecek ağaçların kesilmesinin hasarı artırdığı düşünülmektedir. Endonezya’da başsavcılık, yasadışı faaliyetlerin felakete katkıda bulunup bulunmadığını incelemek üzere bir görev gücüne liderlik etmektedir.

“Hem küresel ölçekte hem de Asya’da artan ısınmayla birlikte yoğun yağışlarda da artış olduğuna dair çok net bir sinyal alıyoruz,” diyen Seneviratne, insan kaynaklı iklim değişikliğinin yoğun yağışların yoğunlaşması üzerindeki etkisinin anahtar bir unsur olduğunu teyit etti.

Erken uyarı sistemleri yetersiz kalıyor

Uzun vadede iyi haber, hükümetlerin erken uyarı sistemleri kurarak insanları felaket öncesinde tehlikeden uzaklaştırmaya alışmasıyla, sel ve fırtınaların insani maliyetinin dünya genelinde keskin bir şekilde düşmüş olmasıdır. Ancak uzmanlar, ölüm sayılarını yerinden edilme rakamlarına dönüştürmede büyük ilerleme kaydeden orta gelirli ülkelerde bile müdahale sistemlerinin hâlâ yetersiz olduğunu söylüyor.

Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Asya-Pasifik Bölge Direktörü Alexander Matheou, müdahale sistemlerinin iyileştirilmesi için şu önerileri sıraladı:

  • Daha İyi Erken Uyarı Sistemleri: Felaket öncesi doğru ve hızlı bilgilendirme.
  • Güvenli Barınaklar: Sel zamanlarında insanların gidebileceği güvenli ve dayanıklı sığınaklar.
  • Doğa Temelli Çözümler: Sel riski altındaki yerlere ağaç ve mangrov dikilmesi gibi doğal yöntemlerle çevreyi güçlendirme.
  • Sosyal Koruma Sistemleri: Nakit para, gıda ve ilaç gibi temel ihtiyaçlara afet sırasında hızlı erişim sağlayan sosyal koruma mekanizmaları.

Türkiye’de coğrafi benzerlikler ve heyelan riski

Asya’da yaşanan bu ölümcül sel ve heyelan felaketleri, benzer coğrafi yapılara sahip ve iklim değişikliği etkilerine maruz kalan Türkiye için önemli dersler içermektedir. Türkiye’nin Karadeniz Bölgesi, özellikle yoğun yağışlar, ormansızlaşma ve dik yamaçlar nedeniyle heyelan ve ani sel riskinin yüksek olduğu bölgelerden biridir. Asya’daki bu felaketler, nem taşıma kapasitesi artan fırtınaların (Roxy Koll’un belirttiği gibi) Karadeniz’e de benzer yıkım getirebileceği uyarısını güçlendirmektedir.

Uzmanlar şu noktaya dikkat çekiyor: Türkiye’nin de erken uyarı sistemlerini sadece meteorolojik değil, aynı zamanda jeolojik riskleri (heyelan tetiklenmesi) içerecek şekilde entegre etmesi ve sel riski altındaki kıyı bölgelerinde doğa temelli çözümlere (mangrov ve uygun ağaçlandırma) öncelik vermesi gerekmektedir. Türkiye’nin, insanların afet anında temel ihtiyaçlarına hızla ulaşmasını sağlayacak sosyal koruma ve nakit yardım mekanizmalarını daha da güçlendirmesi, insani maliyeti azaltmada kritik rol oynayacaktır.

İklim ve toprak yönetiminin kesişimi

Asya’daki son felaketler, küresel ısınmanın tek başına bir doğa olayı olmadığını, insan eliyle yapılan arazi ve orman yönetiminin sonuçlarıyla birleştiğinde ölümcül bir güç haline geldiğini göstermektedir. Daha sıcak bir atmosferin daha fazla nem tutması artık tartışılamaz bir bilimsel gerçektir; ancak bu nemin getirdiği suyu emecek ağaçların kesilmesi ve yerleşim yerlerinin hassas yamaçlara kurulması, felaketi kaçınılmaz kılmaktadır.

Koll’un “Artık felaketin ana nedeni rüzgar değil, su” tespiti, afetle mücadele paradigmalarının değişmesi gerektiği anlamına geliyor. Odak noktası rüzgar hasarı yerine, yüksek miktarda yağışın neden olduğu toprak kayması, ani sel ve altyapı yıkımına kaymalıdır. Bu, hükümetlerin yalnızca karbon salınımını azaltmakla kalmayıp, aynı zamanda doğa temelli çözümlere yatırım yapması ve en savunmasız topluluklar için adil sosyal koruma sistemleri kurması gerektiğini vurgulamaktadır.

Kaynak: Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Raporları, Reuters, Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu.

Bültenimize abone olun

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Et

Çevre hikâyelerini kaçırma

İklim krizi, çevre kirliliği, deprem ve hava durumu haberlerini sosyal medyada da anlık olarak takip et.

Scroll to Top
×