ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA), geçtiğimiz Cuma günü, 8.000’den fazla endüstriyel tesisin sera gazı emisyonlarını raporlamasını zorunlu kılan programı sona erdirmek için bir kural değişikliği önerdi. Ajans, bu zorunluluğun işletmeler için gereksiz bir bürokratik yük getirdiğini savunurken, iklim bilimcileri ve çevre aktivistleri bu kararın kamuoyunu önemli çevresel verilerden mahrum bırakacağını ve şeffaflığı ortadan kaldıracağını belirtiyor. Peki, bu karar neden bu kadar önemli? ABD’nin bu adımı, küresel iklim hedefleri ve Paris Anlaşması için ne anlama geliyor? Türkiye ve diğer ülkeler için bu gelişme ne gibi sonuçlar doğurabilir?
Bu öneri, Başkan Donald Trump’ın ilk göreve geldiği günden itibaren uyguladığı, fosil yakıt üretiminin önündeki engelleri kaldırma politikasının en son ve en somut örneklerinden biri. Karar, iklim değişikliğiyle mücadele için bugüne kadar atılan adımları geri çeviren bir dizi düzenleyici değişikliğin en yenisi olarak görülüyor. Sera gazı verilerinin toplanmasına son verilmesi, sadece bir bürokratik işlemden ibaret değil; aynı zamanda iklim değişikliğiyle mücadelede veriye dayalı politikalar oluşturma yeteneğini de ciddi şekilde zayıflatıyor.
Tartışmalı bir karar: Neden raporlama zorunluluğu kaldırılıyor?
EPA, Sera Gazı Raporlama Programı’nın (GHGRP) sona erdirilmesi teklifini, bu verilerin “potansiyel bir düzenlemeyle doğrudan ilişkili olmadığını” ve “insan sağlığı ile çevreyi iyileştirme üzerinde önemli bir etkisi olmadığını” öne sürerek savundu. EPA Yöneticisi Lee Zeldin, programı “hava kalitesini iyileştirmeye hiçbir faydası olmayan bürokratik formalitelerden başka bir şey değil” olarak tanımladı.
Ancak program, Obama yönetimi sırasında, enerji santralleri, rafineriler ve kimyasal tesisler de dahil olmak üzere 47 farklı kaynak kategorisindeki tesislerin sera gazı emisyonlarını yıllık olarak hesaplamasını ve raporlamasını sağlamak amacıyla kurulmuştu. Bu veriler, bilim insanları ve politika yapıcılar tarafından ABD’nin emisyon profilini anlamak, kirliliği izlemek ve gelecekteki iklim politikalarını şekillendirmek için kritik bir araç olarak kullanılıyordu. Uzmanlar, bu programın kaldırılmasının, halkın büyük kirleticiler hakkında bilgi edinme hakkını ihlal edeceğine ve iklim değişikliğiyle mücadeledeki şeffaflık ilkesini baltalayacağına dikkat çekiyor.
Tavsiye Edilen Haberler
-
-
-
-
Köşe YazarlarıNeden karbon depolama iklim krizini çözemez?
Trump yönetiminden çevresel geri adım dizisi
Sera gazı raporlamasının sonlandırılması, Trump yönetiminin iklim değişikliğine karşı yürüttüğü geniş kapsamlı geri adım stratejisinin bir parçasıdır. Daha önce, yönetim araçlardan ve sabit kaynaklardan kaynaklanan sera gazı emisyonlarını düzenlemeye olanak tanıyan “tehlike bulgusunu” yürürlükten kaldırma planlarını açıklamıştı. Ayrıca, hükümet web sitelerinden önceki tüm Ulusal İklim Değerlendirme raporlarını kaldırmış ve Paris iklim anlaşmasından çekileceğini duyurmuştu. Bu hamleler, yönetimin iklim değişikliğini bir tehdit olarak görmediğini ve fosil yakıt sektörünün önünü açmayı önceliklendirdiğini açıkça gösteriyor.
Yönetimin sera gazı raporlamasını sonlandırma teklifi, yalnızca endüstriyel tesisleri değil, aynı zamanda federal kurumları da etkiliyor. Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA) gibi kurumlardaki temel çevre veri tabanlarının toplanmasına son vermek ve NASA tarafından işletilen sera gazı izleme uydularını durdurmak için de adımlar atıldığı bildiriliyor.
Karara tepkiler: Karbon yakalama sektörü neden karşı çıkıyor?
Beklenmedik bir şekilde, Trump yönetiminin desteklediği karbon yakalama ve depolama (CCS) sektörü de bu karara karşı çıktı. Karbon Yakalama Koalisyonu İcra Direktörü Jessie Stolark, EPA’nın bu duyurusunun, yönetici Zeldin’in kamuoyunda savunduğu karbon depolama teknolojisini baltalayacağını belirtti. Stolark, “Önerilen bu kural, Amerikan şirketlerinin bu teknolojilere yaptığı milyonlarca dolarlık yatırımı tehlikeye atıyor” dedi. Uzmanlar, bu durumun temel bir ironi barındırdığını belirtiyor; zira, karbon yakalama teknolojilerinin etkinliğini ve yatırım getirisini kanıtlamak için güvenilir emisyon verilerine ihtiyaç duyuluyor. Raporlama sisteminin kaldırılması, bu teknolojilerin faydasını şeffaf bir şekilde gösterme imkanını ortadan kaldırıyor.
Türkiye için bir ders: Veri şeffaflığının önemi
ABD’deki bu karar, çevre ve iklim politikalarında veri şeffaflığının ne kadar hayati olduğunu gösteriyor. Türkiye, Paris Anlaşması’na taraf olarak emisyonlarını azaltma ve iklim direncini artırma taahhüdünde bulunmuştur. Bu hedeflere ulaşmak için, sanayi tesislerinden ve diğer kaynaklardan kaynaklanan sera gazı emisyonlarının güvenilir ve şeffaf bir şekilde izlenmesi büyük önem taşıyor. ABD’deki bu tür geri adımlar, küresel çabaları zayıflatabilir. Bu nedenle, Türkiye gibi ülkelerin kendi veri toplama ve raporlama sistemlerini daha da güçlendirmeleri, iklim değişikliğiyle mücadeledeki kararlılığın bir göstergesi olacaktır.
Yorum
EPA’nın sera gazı raporlama programını sona erdirme teklifi, sadece bir düzenleme değişikliği değil, aynı zamanda iklim değişikliğiyle mücadeledeki uluslararası iş birliği ve şeffaflık ilkesine vurulan bir darbedir. Bu karar, veriye dayalı politikalar yerine ideolojik ve siyasi çıkarların önceliklendirildiğinin açık bir işaretidir. Kamuoyunun, en büyük kirleticilerin çevresel etkilerini bilme hakkı elinden alınırken, bu durum bilim insanlarının iklim değişikliğinin ilerleyişini doğru bir şekilde izlemesini de zorlaştıracaktır.
Sonuç olarak, bu adım, ABD’nin iklim politikalarını küresel iklim hedeflerinden tamamen ayırdığını gösteriyor. Raporlama programının kaldırılması, gelecekteki regülasyonların önünü tıkamakla kalmayıp, iklim eylemlerini finanse eden yatırımcıların ve tüketicilerin de şeffaf bilgiye erişimini engellemektedir. Bu kararın etkileri, sadece ABD’nin sınırları içinde kalmayacak, küresel iklim eylemlerine olan güveni sarsacaktır.
Kaynak: Reuters, New York Times





